‘’Ey benim şahım; hayatımı bağışladın ama karşılığında hikâyelerimi çaldın benden. Oysa ben sadece hikâyelerde yaşayabilirdim. Şimdi onlar tükendi ve benim hikâyem de sona erdi.’’
İnsanların duyguları olmasaydı, hayatımızda neler değişirdi düşündünüz mü hiç? Korktuğumuzda kalbimiz çıkacakmışçasına atmayı bıraksaydı, sevinince tüm dünyayı
“ŞŞŞ ÇOCUKLAR BAĞIRMAZ?!!"
“İnsan her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez,” demiş Cengiz Aytmatov. Ne de doğru ve haklı bir söz. Şimdi ben de neyi nasıl hangi doğru kelimeyle kimlere ne şekilde anlatabilirim bilemiyorum açıkçası.
Bazı kitaplar okuruz.. İşte 1 saat.. 2 saat.. 3 gün.. 5 gün.. ya da bir ay. Az veya
Alinganlık yaşayanlar ve alıngan insanlarla yaşayanlar bilir alınganlığın hayatı ne kadar zorlaştırdığını.
Alinganlik = kişiselleştirme demektir. Kişisel olmayan şeyleri kişisel hale getirip, kişisel yorumlayarak tepki vermektir. Alinganlıkta zihin okumakta çok vardır. O bunu demek İstedi, böyle yaptı, bana laf soktu, aslında bunu ima etti, bunu
Yazar gibi mevzuya giriş yapmadan önce şunu söylemeden edemeyeceğim :” Bir eserin ikna kabiliyetinin olabileceğini ilk defa bu eserde gördüm.”
Yazarı hiç tanımayanlar, Ahmet Çakıcı mı? O da kim?, adını sanki bir ara duymuştum diyenler fazlalıkta farkındayım. Çünkü ben de daha yeni tanıdım. Ve belki de ödev için verilmemiş olsa idi yazarı hiç
Sabahları sizi kaldıran bir sevdiğiniz olsun mesela..
Saatleri sizin için kuran; geceleri sizle iyi, günleri sizle aydın olan biri..
Kahvaltıda ne hazırladığı değil, nasıl hazırladığı önemli olan biri..
İşe gittiğinizde sizi merak edip, işteyken özlediğiniz biri..
Sizin ruh halinizi, kapıyı açar açmaz yüzünüzün renginden anlayan biri..
Yemekten sonra çay isteyeceğinizi bilip de çayınıza tazelik katan biri..
Aslında o biri yanınızda.. O biri var..
O biri anneniz, annemiz, annelerimiz....
Annesi vefat edip yokluğunu taşıyanlar bunu daha iyi bilir, Allah mekanlarını cennet eylesin..
Ama annesi yaşayanlar?..
Gidip sarılıp öpün doyasıya koklayarak..
Çünkü insanlığın her biri bir olsa da, "Anne" gibi biri olamaz..
-Burak Dağkılıç
25.01.2021
"Hep kuzeyi gösteren bir pusula ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da mutlaka bir kadını işaret eder."
Sonsözü ve açıklamasıyla beraber yaklaşık 470 sayfa boyunca gözler önüne serilen onlarca yüzlerce acı..
Okumaya bile dayanamadı yüreğim kim bilir bunu yaşayanlar ne haldedirler? Kesinlikle okunulmalı ki bilincine varabilmeli gerçeklerin, biz burada bugün hangi cafeye gitsek diye düşünürken orada açlıktan ağlayarak ölen bebeklerin farkına varılmalı.
Hikâyesi kendine bağlayan bir kitap olmakla birlikte aynı zamanda tarihi bilgiler de veriyor kısmen. Okumaya değer bir eser.
Keyifli okumalar dilerim
Şuan bu sitede Dursun Akçam'ın okunma sayısı "44" Söz eyleme nasıl dökülür? Şair Ergin Günçe'nin bir cümlesi var: "Bildiri olup dağılmalı insan büyüyünce" evet dağıldık ama bildiri olarak değil değerlerden, mücadeleden, okuma eyleminden, gerçek yazarlardan uzaklara doğru dağıldık. Merkezde kalan bir avuç insanı da Dursun Akçam
Otuzların Kadını, Tomris Uyar’la ilk gerçek tanışma kitabım oldu. Kendisini İkinci Yeni şairlerinden biliyoruz çoğumuz. Hep paylaşılamayan bir kadın olarak kaldı aklımda. Bir çok şairin aşık olduğu kadın. Bildiklerimiz, itiraf edenler. Peki ya itiraf edemeyip aşkını içinde yaşayanlar ? Kim bilir kaç İkinci Yeni şiirinde onun ilham periliğini
Çizgili Pijamalı Çocuk
Bu kitabın ismi kim bilir okumadan önce kimilerinin aklında neler canlandırıyor. Acaba gerçek manada ne anlattığını tahmin edebilen var mıdır ? (Kitapta anlatılan şeyleri yaşayanlar dışında)
Kitabın arka kapağında yer alan açıklama öyle güzel ki, bitirdikten sonra bir kez daha okuyup ne kadar da haklı dedirtiyor.
Bende inceleme yaparken kitabın içeriğini açıklayıp okuyucuların heyecanını azaltmak istemiyorum.
İleride kitap hakkında ne düşündüğümü unutmayacak olsam da okuyup tekrar tekrar hissetmek istiyorum. Bundan dolayı böyle bir inceleme yapıyorum..
Etrafımızda ne kadar da çok tel örgü var üstelik çoğu zaman bunu doğanın kanunu ve işleyişi olarak görüyoruz ne yazık ki.
Kimi zaman o teli biz örüyoruz, kimi zamansa örülen telin arkasında kalıyoruz.
Pek tabii teli ören tarafta yer alıyorsak ortadan kaldırmak da daha kolay olmalı.
Peki ya neden örülüyor bu tel sizce... Hepimiz var oluş gereği aynı değil miyiz,
Nedir birimizi diğerimizden üstün kılan?
Gerçekten üzerimizdeki kostümü zihnen dahi olsa değiştiremiyor muyuz?
Ruhumuz bu kadar da aciz olmamalı.
Çevremizde olup biten, sürmekte olan düzensizliğin düzenini kabul etmemeli göz yummamalı aklımızla ölçüp duygularımızla tartmalıyız sorgulamalı ve araştırmalıyız.
Bu kitap aslında daha önce yaşanmış, hâlâ yaşanıyor ve yaşanmaya devam edecek olan olayların küçük bir kesidi olmalı. Kitabımı çok severek, beğenerek ve heyecanla okudum. Her satırı benim için çok değerliydi.
Okuyacak olanlara şimdiden duygu yüklü, keyifli okumalar dilerim.