Dökülen yapraklar, yaz yeşili solmuş boz yamaçlar. güneye göç eden yaban kazlarının uzak çağrışı, durgun uzanan toprak ve sona ermek üzere olan yılın bütün o yumuşak hüznü kadının haberi olmadan yüreğine girdi ve ona yine eski sevgi dolu duygularını kazandırdı.
.
Sayfa 42 - Türkiye · Sabah Gazetesi Yayınları/Cem Yayınevi · 1990 · Karton kapakKitabı okudu
Yağmur, yağmur... Bu neyi anlatır?
Bunca siste bunca ıslak serçe
Hüznü bir köşesinden tutup kaldırmıştır
Yağmur, yağmur... Bu neyi anlatır?
Son yaz derlenmiş, son ateş sönmüş
Düz yollara inen son kaçkın, son eşkiya
Hüznü bir köşesinden tutup kaldırmıştır.
Yağmur, yağmur... Bu neyi anlatır?
Oyun biter, o kesin güz çizgileri
Sevgi, bir de ölümle örselenmiş
Aklı bir köşesinden tutup kaldırmıştır.
Akşamdı adı bahar mı gül mü güz mü ilk görüşte gülmeye başlamıştı
biraz dalgın sesi titrek selam vermemiştim oysa belki de kırdım istemeyerek
hızlı hızlı yürüyordu kaşını almış dudağını boyamıştı
yüzü sonbahar hüznü güneşe benziyordu gülüşü birden bire geldi beklemiyordum
keskin bir bıçak gibi saplandı aklıma hep böyle cana yakın mı bakar acaba?
Akşamdı uzak bir deniz kenarında oturmuş efkar yakıyordum
karanlık tutmuştu yolları kim bilir kimin boynundaydı
kolları gecelerdir kötümserdim sakallarımı uzatmış durup durup uzakları dinlemiştim
belki de bir zehirli göz tarafından zehirlenmiştim
telefonu geldi aniden dilinde kelimeler bir şeyler söylüyordu
dilinde kelimeler silerek bilmeyerek bir şeyler söylüyordu
gülerek yaz geçti kış geçti benden bir bahar geçti ben bahardan geçmedim
Akşamdı Uyanıktım yatağımda oturuyordum İstanbul mışıl mışıl uyuyordu.
Şimdi ne yapıyordu ne yemiş ne içmişti
nerede dans etmişti gözleri dolu muydu yoksa düşleri dolu muydu
neyse neyse bunları düşünmek istemiyordum kanıma girmişti bir kere
sanki başı göğsümde eli elimdeydi yaşamak sevmekten geçer diyerek
belki de sevdim isteyerek….
Sabahtı O yoktu ben yıkılıp gitmiştim
bir daha ne zaman nerede ne olacağımızı ikimizde bilmiyorduk.
Belki yeni başlayacaktık belki hiç başlamayacaktık belki de başlayıp bitirmiştik
Belki de Belki de.
Şehir birden başladı, sol tarafta hendekler
işportacılar, dükkancılar ve akşamüstüne gidip gelenler
ve onun hüznü vardı
Şehirler olsun varsındı ve manavlar kapansındı.
evlerin ince bir buğuya, bir cinselliğe kapansındı
ve onun hüznü vardı
Aksaçlı ortodokslarla dövüşken çocuklar.
aşk romanları ve trafolar ve “Sen ne güzelsin”ler
kendilerini
“Her şey atılıyordu. Bitmiş sigaralar. otobüs biletleri. kullanılmış pamuklar muayyen zamanlarda. tarifeler. yaz gümrükleri. gazocağı iğneleri. kötü çıkmış resimler. bir yatma. bir evin on iki yıllık badanası. bir tarih kitabı. kazanılmış bir savaş ve sonucu. bir anlamsızlık. ölü bir çocuk ve pabucu. kibritler. sinemalar. Ve.”
onun hüznü vardı
Ah ellerim, ah beni hatırlayan herkes
Bir kötü romanda beşinci kişi gibiyim falan
ve beni tanımayan herkes
Ben aranan bir şeyim bir parça analjezik.
sesim dükkânsızlığın sesidir bir parça aralık
tahta kepenkli tahta kepenksiz bir parça aralık
Sokaklarda.
Havralarda.
Yataklarda.
Dünyada.
ve onun hüznü bir haydudun hüznüdür
biraz da kendinin yaptığı
Akşamdı adı bahar mı gül mü güz mü
ilk görüşte gülmeye başlamıştı
Yüzü sonbahar hüznü güneşe benziyordu gülüşü birdenbire geldi beklemiyordum
keskin bir bıçak gibi saplandı aklıma hep böyle cana yakın mı bakar acaba?
Gülerek yaz geçti kış geçti benden bir bahar geçti ben bahardan geçmedim
Akşamdı uyanıktım yatağımda oturuyordum İstanbul mışıl mışıl uyuyordu.
Şimdi ne yapıyordu ne yemiş ne içmişti
nerede dans etmişti gözleri dolu muydu yoksa düşleri dolu muydu
neyse neyse bunları düşünmek istemiyordum kanıma girmişti bir kere
sanki başı göğsümde eli elimdeydi
yaşamak sevmekten geçer diyerek
belki de sevdim isteyerek....
Sabahtı O yoktu ben yıkılıp gitmiştim
bir daha ne zaman nerede ne olacağımızı
ikimiz de bilmiyorduk.
Belki yeni başlayacaktık belki hiç başlamayacaktık belki de başlayıp bitirmiştik
Belki de Belki de...