Vadim O Kadar Yeşildi Ki sanırım dünya klasiklerinin en kıyıda köşede kalmış kitaplarından biri. Umarım daha çok okura ulaşır en kısa zamanda.
20. yüzyıl Kraliçe Victoria döneminde, bir Gal kasabasında,büyük bir dağın eteklerine kurulan yemyeşil, nehirinden balık tutabileceğiniz veya durup bülbül seslerini dinleyebileceğiniz bir vadide geçiyor hikâye.
Tüm hikayeyi bu vadide yaşayan Morgan ailesinin en küçük oğlu Huw'dan öğreniyoruz.Kasabada ki pek çok kişi gibi Huw'un babası da maden işçisidir ve güzel bir yaşam sürmelerine yetecek kadar da para kazanmaktır. Bu kalabalık ailenin birbirleriyle olan ilişkileri, komşuluk ve dostluk bağları, yaşadıkları vadinin can alıcı güzelliği,kurulan büyük sofralar, yapılan güzel yemekler ve bunun gibi sıradan pek çok şeyi okumak büyük bir zevk veriyor insana.
Tüm bunların yanında ana karakterimiz Huw'un büyümesine, ilk kez aşık oluşuna, okula başlamasına, kaza geçirmesine ve başına türlü türlü işler açmasına da tanık oluyoruz.
İlk başlarda mutlu mesut ilerleyen hikaye, bu küçük kasabasının kapitalizm ile tanışmasıyla farklı bir yere evriliyor. İşçi bolluğu ve ücret azlığı sebebiyle sendika kurmaya çalışan ve grev yapan maden işçilerinin yaşadıkları tüm zorluklar anlatıyor kitapta.
Altı yüz sayfalık bir kitap olması ve pek çok farklı konuya temas etmesine rağmen okurken sizi yormayan, sayfaları nasıl hızlıca çevirdiğinizin farkına varmayacağınız harika bir roman. Öğrendiğime göre bir de filmi varmış kitabın en kısa zamanda onu da izlemeyi planlıyorum.
Herkese tavsiye eder, keyifli okumalar dilerim.