Öne Çıkan Zafer Toprak kitaplarını, öne çıkan Zafer Toprak sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Zafer Toprak yazarlarını, öne çıkan Zafer Toprak yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
uygulama içi mesajlarda kelime ile arama yapılamadığından mesajlarda kitap pdfsi ararken daha fazla zaman kaybı yaşamamak, pdflere kolay ulaşmak için yazdığım iletidir. (=
Memlekette kadın hareketleri ve feminizm üzerine yazılmış ve çevrilmiş yüzlerce çalışma vardır. Zafer Toprak'ın yazmış olduğu bu kitap onlardan sadece bir tanesi...!
Sayısı özellikle son yıllarda çoğalan daha başka yayınlar da, konu hakkındaki literatür gelişimini desteklemeye ve sürdürmeye devam etmektedir...
Kadınların hak elde etme
Jean-Jacques Rousseau'nun sonraları Toplumsal Sözleşme diye bilinen eseri 1913'te Türkçeye çevrilmişti. Kitaplığındaki nüshadan da anlaşıldığı gibi Atatürk bu çeviriyi Türkiye'nin ölüm kalım savaşı verdiği bir ortamda hatmetmişti. Çankaya'daki nüshanın şerhlerinden bu anlaşılıyordu. "Egemenlik gücü basit ve tektir. Bu gücü bölmek yok etmektir" satırının yanına "mühimdir" notunu koymuş, "Egemenlik belli bir nedenle bırakılamayacağı gibi yine aynı nedene dayanarak vekil olarak yürütülemez. Egemenlik kamunun iradesinde içkindir. İrade ise temsil edilemez. İrade ya kendisinin aynıdır ya da başkadır. İkisinin ortası olamaz" satırlarının yanına ise "kıymetli" notunu düşmüştü. "Egemenlik gücü bırakılıp vazgeçilemediği gibi değiştirilemez de. Egemenlik gücünü sınırlamak bunu yok etmek demektir." altını çizdiği bir başka satırdı. İşte bu satırlar Atatürk'ün 1 Aralık 1921 günü Meclis'te yaptığı konuşmada da yer aldı ve kurucu felsefenin ana eksenini oluşturdu.
Sayfa 18 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Editör: Ali Berktay, I. Basım: Haziran 2020, İstanbulKitabı okudu
O tarihte Osmanlıcada ırk sözcüğü henüz oluşmamıştı. İlk evrede insan ırkı için kullanılan sözcük "cins"ti "Ecnas-ı beşer" insan cinsleri ya da türleri anlamına geliyordu. Irk sözcüğü İkinci Meşrutiyet'le birlikte yaygın kullanım alanı bulacaktı.
Müslümanların toplumsal sınıfı , askeri, mülki hatta ruhanî memurlardan müteşekkildi. Bu sınıfın çıkarı, devletin beka ve devamı ile mensuplarının bilfül yönetime katılımıyla sağlanıyordu. Tamamen ülke çıkarlarından yana olan ikinci bir toplumsal zümre, büyük Müslüman tüccardı. Bunların bir kısmı devlete müteahhitlik ve mültezimlik eder, bu nedenle devletin devamını gözetirlerdi. Bazıları payitaht ve vilayetler arasında
ya da Osmanlı İmparatorluğu ile yabancı ülkeler arasında ticaret yaparlardı. Bunların da çıkarı ülkede düzen ve asayişin, her ne pahasına olursa olsun
saglanmasını gerektirirdi. Ülke çıkarlarnın bütününe sahip çikan üçüncü bir
toplumsal zümre vardı. O da Müslüman arazi ve emlak sahipleriydi. Büyücek araziyi bizzat ya da dolaylı işleten ziraat erbabı, şehirlerde emlak sahibi
ve küçük toprağında bizzat çalışan rençper bu kesimde yer alyordu.
Kitap Atatürk'ü anlatıyor ancak hani hemen ilk akla geliveren Atatürk'ün yaptıklarını değil Atatürk'ün sahip olduğu entelektüel birikimin nasıl oluştuğu,
kimlerden, hangi görüş ve akımlardan etkilendiği ile ilgili aydınlatıyor bizi. O dönemde dünyada ve bizdeki ortam hakkında bilgiler...
Muazzam bir kitap düşkünü, hem kendisi
Cumhuriyet öncesi "kaçgöç" ün hakim olduğu bir dönemdi. Haremlik, selamlık kadın ve erkeği ayrı dünyalara hapsediyordu. Cumhuriyet işte bu Çin seddini yıkacaktı.
Sayfa 236 - İş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
Atatürk'e göre, egemen bir ulus olmaksızın özgürlüklerin sınırını zorlamanın bir anlamı olamazdı. O nedenle Milli Mücedele' İn başından itibaren Rousseau'nun "halkın hakimiyeti" anlayışından yana tavır koydu. "Hakimiyet'i Milliye'" ye odaklandı. Güçler birliğini savundu. Montesqiue'nün güçler ayrımını başka bir bahara bıraktı...
Milli Mücadele Anadolu topraklarında verilmiş, Ankara Anadolu'nun kalbinde başkent olarak benimsenmişti. Ankara kalıcı
başkent olunca bundan böyle İstanbul merkezli bir tarih anlayışından uzaklaşılarak Anadolu eksenli bir tarih bilinci oluşturulması gerekiyordu. Atatürk için İstanbul "uhrevi", Ankara ise "dünyevi"ydi.
Halk Partisi'nin yapısında totaliter bir yön de yoktu. Örgüt yapısı ne hücrelere, ne milise, hatta ne de gerçek anlamda ocaklara dayanıyordu. Parti şüphesiz, kütlelere siyasal eğitim vermek amacıyla birçok açık toplantı, kongre toplamıştı.