“Belediye reisi oldu, sonra da bize kan kusturdu. Kimse etmedi bize, n'ettikse kendi kendimize ettik. Yılanın başı küçükken ezilecekti. Şimden geri ne desek bos, olan oldu”.
Van'da Ermeniler isyan ettiler. Savaşı ve devletin zorda olmasını fırsat saymışlardı. Resmi daireleri bastılar. Evlere saldırdılar. Müslümanları katlettiler. Ruslar kışkırtıyorlar, vaatlerde bulunuyorlardı. Büyük Ermenistan hayali görmeye başlamışlardı.
Mağarada Allah'ın Sevgilisi, mukaddes başını, âlemin en büyük Peygamber dostu Ebu Bekr'in kucağına koymuş uyumakta...
Ebu Bekr, uyanıklığı mı, uyku hali mi daha güzel ve canlı olduğunu kestiremediği bu yüze bakıyor.
Allah Sevgilisinin yüzü...
Anîden, mağaranın deliklerinde birinde küçük bir yılan başı gördü... Hemen çıplak ayağı ile deliği tıkadı. Ebu Bekr'in ayağına incecik bir neşter gibi yılanın dili girip çıktı. Ebu Bekr acıdan yandı. Fakat Allah'ın Sevgilisi uyanmasın diye hiç kıpırdamadı. O kadar yandı ki, gözlerinden yaş
boşandı ve şıp şıp, Allah Resulünün yüzüne damladı;
Uyandılar:
— Ne oldu yâ Eba Bekr?
— Hiç efendim!
Karşılıklı oturdular.
Sevr mağarasında bu karşılıklı oturuşun sırrı bilinse..
Bir nehir kaynağını unutabilir mi,
Gün ışığı unutabilir mi güneşi?
Deniz yatağindaki çapa gemiyi ya da
Bir yılanın kuyruğu önünde giden başı unutabilir mi?
Bugün dünü unutabilir mi?
Bir adam unutabilir mi babasını?
"İstanbul'da Sultanahmet Meydanında Delphoi'dan getirilen üç yılan sarılı bakırın üçlüğü de aynı kaynaktan, yani üçlek ana tanrıça
Kybele'dendir. İki yılanın başı bir Bizans patriğinin emriyle kırılmıştı. Bu baş kalmıştı.
Onu da İstanbul'u aldıkları zaman bizimkiler kırdı.."
"Güçlü bir Azerbaycan, güçlü bir Türkiye, güçlü bir İran, Rusların hayallerine ket vuran en büyük engellerdi. Azerbaycan'ı ikiye ayırıp Kafkasya'da zayıflattıktan ve Ermenistan devletini yarattıktan sonra da bu hayallerin peşinden gitmeye devam ettiler."
"Gençlerin pek çoğu satanist gruplarla müzikli bir eğlence ortamında tanışmakta, kendini iyi ifade edebildiği, cinselliği sınırsız yaşayabildiği bir grupla karşılaşmakta ve bu ortam genç bireylere cazip gelmektedir..."
Mağarada Allah'ın Sevgilisi,mukaddes başını, âlemin en büyük Peygamber dostu Ebu Bekr (r.a)'ın kucağına koymuş uyumakta..
Ebu Bekr (r.a),uyanıklığı mı, uyku hali mi daha güzel ve canlı olduğunu kestiremediği bu yüze bakıyor. Allah Sevgilisinin yüzü..
Âniden, mağaranın deliklerinden birinde küçük bir yılan başı gördü.. Hemen çıplak ayağı ile deliği tıkadı. Ebu Bekr (r.a)'ın ayağına incecik bir neşter gibi yılanın dili girip çıktı. Ebu Bekr (r.a) acıdan yandı. Fakat Allah'ın Sevgilisi uyanmasın diye hiç kıpırdamadı. O kadar yandı ki,gözlerinden yaş boşandı ve şıp şıp, Allah Resûlü'nün yüzüne damladı.
Uyandılar:
-Ne oldu Yâ Eba Bekr?
-Hiç Efendim!
Karşılıklı oturdular.
Sevr mağarasında bu karşılıklı oturuşun sırrı bilinse..