Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.17
Yaşar Kemal'in okuduğum ilk romanı, okuduktan sonra aldığım hissiyat ile bu kitabın sonuncusu olmayacağını da söylemek istiyorum. Fabl olarak eleştirel bir tarzda yazılmış, masalımsı bir kitap. Okuduğum yorucu kitaplardan sonra dinlendirici bir kitap oldu benim için. Okurken bana Hayvanlar Çiftliğini anımsattı.
Hikaye fillerin karıncalara saldırması ile başlıyor. Filler karıncaları yerle bir ettikten sonra filler karıncaların geçmişlerini, anılarını unutturuyorlar ve kendileri için özel eğlence ve yemekleri için karıncaları köle gibi çalıştırıyorlar. Düşünmelerini engellemek için bin bir türlü işler çıkartıyorlar. Karıncaların bu umutsuzluk ortamı içinde özgürlük arayışlarına tanık oluyoruz.
1977 yılında yayınlanmasına rağmen günümüzden çok örnekler alabileceğimiz eğitici, düşündürücü bir kitap olmuş. Yaşar Kemal'in kitabın sonunda verdiği mesajı çok beğendim. Kitabın her sayfasından alacağımız bir mesaj, çıkaracağımız bir ders var. Sürekli alıntı yapabilirdim ama görüntü kirliliği olmaması adına alıntıları kendime sakladım=)Herkese tavsiye ediyorum.
Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal KarıncaYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 201710,3bin okunma
Spoiler içerebilir!
"Ölüm acıtmıyordu. Canını yakan yaşamak, yaşamaya devam etmenin ıstırabı, bu korkunç, boğucu histi; hayatın ona vuracağı son darbeydi bu."
Martin Eden 'in buruk ve bir o kadar gerçekçi hikayesini okurken bazen kendime rastladım satır aralarında. Peki beni bu kadar etkileyen kitabın konusu ne olaki?
Kısacası Martin Eden'ın yazarlık
Robert Musil aslında makine mühendisidir fakat o kendini edebiyata adamıştır. “Sanat sanat için değil, sanat hayat içindir” anlayışını savunmuştur. Toplumsal sorunlara duyarlı olmasından mütevellit barış yanlısı bir insandır. Siyasetle yakından ilgili olduğu için dünya liderlerinini incelerken Türklerden ve Atatürk’ten sempatiyle bahsetmiş. İlk
Kornelyus’un Ezgisi
Yazarımızın muazzam anlatım tarzıyla eşsiz bir okuma deneyimi yaşadım.
Ben ne okudum şimdi? dedirtecek ters köşenin âlâsını yapan bir kitaptı.
1890 ‘da başlayan, günümüze hatta gelecek yıllara kadar giden, İran’da Mazandaran eyaletine uzanan nesiller boyu süren bu hikayede okurken kendinizi tüm duygu durumlarını yaşarken bulabilirsiniz. Büyük bir deneyimle ustaca yazılmış, tam bir bilgi hazinesi... Yazarın farklı cümle teknikleriyle şiirlerin ve şarkıların da yer aldığı müzikal bir tınının içinde sayfalarda kayboluyorsunuz.
Özellikle en başlarda yorucu bir anlatım dili olduğu için sindire sindire okumayı tercih ettim, iyi ki de öyle yapmışım. Okurken dalgınlıkla bir cümle kaçırsanız, yapbozun eksik parçası gibi gözünüze çarpar eksik kalan yer, arar durursunuz.
170 yıla yayılan, 7 ayrı ülkede geçen, 12 ana hikayeden oluşan ve bir zaman tünelinde bir geçmişe dönerek, bir geleceğe giderek; Kornelyus ‘u bilinmezi korkusuzca sorgularken, varlığın, hiçliğin, zihnin ve inancın sınırlarında dolaşırken bulabilirsiniz.
Kitapta derin devlet, uyuşturucu kaçakçılığı, saykodelikler, kimya, kozmik enerji, BDT deneyimleri, aşk, inanç gibi konulara değinirken, benim de çokça bilgi edindiğim, öğrendiğim ve tekrar okuyacağım bir kitap oldu. Kitabın içerik kısmına gelince o da kitabın gizemli sayfalarında kalsın. Böylesine harika bir kitabı kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.
Anna ve onun dört defteri. Her defterinde farklı bir tarafından yazmış hayatını. Birinde siyasal kadın, birinde yazar kadın, aşık kadın ve dost kadın. Arkadaşı Molly ile kendilerine özgür kadınlar diyorlar. Çünkü onlar hemcinsleri gibi tek erkeğe bağlı değiller. Bu yüzden erkekler bile onlara - öyle olmasalar bile- metres gözüyle bakıyor. Evlenilmediği sürece bir kadının gerçekten sevilebileceğine ve saygı duyalabileceğine inanmıyorlar. Anna'nın bir kitap yazmış olması ve bu kitapla hayatını geçindirecek kadar başarılı olması çoğu insana rahatsızlık veriyor. Günümüzde hâlâ devam eden bu önyargılar düşünüldüğünde Altın Defter'in yazıldığı dönem için ne kadar önemli olduğu aşikâr. Tabii günümüz için de çok önemli bir kitap. Okuması kolay ama okurken alt metinlerde bize çok şey anlatan bir kitap. Hem anlatış biçimini -dört defteri sürekli karışık okumak yorucu olsa da- hem de anlattığı şeyleri çok sevdim yazarın. Altın Defter ve Özgür Kadınlar bölümleri en çok hoşuma giden yerler oldu. Özellikle sonunda bir erkekle yaşadığı deneyim bana kendi içindeki hasta kimliğiyle boğuşması gibi geldi. Çok sevdim. Yazara bu kitapta başlamak herkes için uygun olmayabilir. Baya kalın bir kitap. Ama ben yazarı sevdiğim yazarlar arasına aldım bile.
Bu kadar sıkıcı, içi boş, göz yorucu ve anlamsız bir kitap okumamıştım hiç... Resmen uyuklayarak gitti, içeriğinin boşluğundan başıma ağrılar gitti. Yarım bırakmayı sevmem kitapları; ama hayatımda yarım bıraktığım ilk ve tek kitap oldu. Para verdiğime bile üzüldüm açıkçası, kitaplığımda da tutmadım. Yazarın yazı dili de oldukça durgun ve samimiyetten uzak... Zaman kaybı olur okursanız!
Önce kitabı doğru kategorize etmek gerekiyor bence. Polisiye mi aşk mı?
Polisiye boyutu kendi içerisinde çelişkilerle dolu, katil tabiki yakalanıyor ve tüm gerçekler ortaya çıkıyor ama biraz yavan. Kurgu başarılı değil. İsimlerin Türkçe olması dışında sanki Amerikan bir polisiye okuyor hissine kapıldım. Gerçi bu kitapta polisler donut yemiyor ya
Madame Bovary ~ inceleme
Madame Bovary
İş Bankası XVIII. Basım Ocak 2020
Yazar: Gustave Flaubert
Çevirmen: Nurullah Ataç ve Sabri Esat Siyavuşgil
Madam Bovary, Fransız yazar Gustave Flaubert'in 1856'da yayınlanan ilk romanıdır. Romanda bahsi geçen genç kadın Madame Bovary tam anlamıyla sexist, döneminde hiçbir hakkı olmayan ama özgür bir kadın profili veriyor diyebilirim. Sevgi arayışındaki çırpınışları onu hem zevk ve tutkularının hem de çaresiz hissetmesinin önünde duramamıştır. Kocası Dr. Charles Bovary’in sadakati, sevgisi, sonsuz güveni ve kızları Berthe’nin kimsesiz kalması en çok yüreğimi burkan bu oldu. En çok hoşuma giden alıntısı ise Sy:256’da şöyle başlıyor “Eğer ıstıraplarımız birisine yarayabilseydi, bir fedakarlık yapmış olmak düşüncesiyle kendimizi teselli ederdik.” Kitabın genel içeriği ağır psikolojik tahliller barındırıyor. Ve akışı kolay okunabilecek bir kitap değil maalesef. Sindire sindire ön yargıları kenarda bırakıp sadece anlayarak ve düşünerek okunabilecek bir roman kanımca. Sıkılarak yarıya kadar okuyup diğer yarsında da bu kadar etkilenebileceğimi tahmin edememiştim. Romanın genel havası Emma Bovary’in yasak aşkları ve hayal kırıklıkları ele alınmış. Bol betimlemeler akışı yorucu hale getirse de büyük anlam katıyor diyebilirim. İyi okumalar.
Uzun zamandır fantastik kitap okumuyordum aradığım ilaç oldu Ben, Kirke. Mitolojiyi de çok seven biri olarak çok iyi geldi bana. Birçok yorumda isimlerin karıştığından bahsetmişler ben öyle olacağını düşünmüyorum. Hatta mitolojik karakterleri öğrenmek için iyi bir kitap bence. Sadece bilgi içeren kitaplardansa hikâyeleşmiş mitoloji daha akılda kalıcı olur diye düşünüyorum. Akıcı aynı zamanda edebî kalitesi yüksek bir kitaptı. Basit anlatımları sevmiyorum. Ben, Kirke o açıdan da iyi bir kitaptı. Mitolojiye ilgisi olan veya mitolojiyle ilgili kitaplarla tanışmak isteyenlerin mutlaka okuması gereken yorucu olmayan bir kitap. Fantastikseverler su gibi içecektir zaten. İyi okumalar 1000kitap cadıları. :)
Saramago nun sıradanlığın dışına çıkışı, kişilere özel isim vermeyişi başlarda benim için yorucu oldu, fakat kitap ilerledikçe bu duruma alıştım..
Kitabın hikâyesi bilinmeyen bir ülkede çıkan ani körlük salgınını anlatıyor; insanlar üzerindeki etkisini, hayatın bir anda nasıl kâbusa döndüğünü, verilen mücadeleyi...
Hikaye bize insanların ne tür varlıklar olduğu hakkında net bir görüş sunuyor; içinde kötülük barındıran insanların koşul ne olursa olsun kötülüklerine devam ettiğini ve güçlünün her koşulda zayıfı ezdiğini, her türlü hakkı kendine ait gördüğünü... kısacası insanlar arasındaki adaletsizliği gözler önüne seriyor.
Mutlaka okunması gereken bir kitap.
