Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
Yusuf
Yusuf
@yusufciya
Hepimiz çukurdayız ama bazılarımız yıldızlara bakıyor.
550 okur puanı
Kasım 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Kitap, Astronomi veya Kozmoloji ile ilgilenenler için kara delikler hakkında bilgi edinebilecekleri güncel diyebileceğimiz harika bir Stephen Hawking eseridir. Kitabın başındaki ön sözü kesinlikle okumadan geçmeyin. Ki bu ön söz en az kitap kadar yararlı ve açıklayıcı bilgiler sunuyor.
Kitabın en beğendiğim kısımları: Öncelikle daha önceki Stephen Hawking incelemelerimde dediğim gibi bu karmaşık konuların basit bir dile, yani herkesin anlayabileceği, indirgenerek anlatılmasıdır. Ayrıca diğer kitaplarından farklı olarak bu kitapta verilen bilgilerden sonra başka bir yazar tarafından kısa açıklamalar verilmiş. Artı olarak kitaptaki görseller gerçekten de konuyu anlamlandırmak açısından nokta atışı olmuş.
Kitabın basit dilini bırakın yer yer mizahi söylemler bile görüyoruz ve bu kitaba ekstra bir artı sağlıyor. Okurken asla sıkılacağınızı düşünmüyorum. Bu konulara meraklıysanız çok güzel bir eser ile sizleri baş başa bırakıyor ve keyifli okumalar diliyorum.
"Bedeni, tekerlekli sandalyesinin tutsağı. Ama beyni o denli hareketli ki, evrenin gizlerini gün ışığına çıkarabilmek için zamanın ve uzayın uçsuz bucaksızlığında sanki dörtnala koşuyor."
Carl Sagan
Stephen Hawking, Zamanın Kısa Tarihi ile bu zor ve karmaşık olan, sonuçta bir fizikçi veya astronom değiliz, konuyu en basit hâline indirgeyerek halka açmıştır. Öyle ki evrene merakı olup da karmaşık veya anlayamam diye çekinen insanların bütün ön yargılarına kırabilecek nitelikte.
Kitapta zaten adından da anlaşılacağı gibi uzay-zamanın doğası açıklanmaya çalışılmaktadır. Hawking, öncelikle nereden nereye geldiğimize değinerek Newton ve Einstein'ın kuramları doğrultusunda zamanı açıklamaya koyuluyor ve bunlar yetersiz kalınca da kuantum mekaniği ile açıklamaya çalışıyor. Oradan kara delikler gibi tekilliklere oradan da bütün bu kuramların birleştirilmesine falan değiniyor. Kitabın sonunda da bazı bilim adamlarının hayatlarından kesitler verilmiş.
Son olarak yazım yanlışları sebebiyle kitabı bu baskıdan okumanızı tavsiye etmem çünkü can sıkıcı olabiliyor. Uzatmadan keyifli okumalar diliyorum.
Her insan ölecek yaşta, geç kalmayasın.
İvan İlyiç'in Ölümü, bütün bu hengâmenin içinde bizleri durdurup nerede ne yaptığımızı sorgulatan, ölüm gerçeğini hatırlatan Tolstoy'un başyapıtlarından biridir. Tolstoy bu kısacık eserinde sıradan bir ölümü, bu ölümün çevredekiler üzerindeki etkisini, insanoğlunun bitmek bilmeyen yükselme arzusunu, yine derin sorgulamalar eşliğinde başarılı bir şekilde yansıtmıştır.
Kitapta sık sık İvan İlyiç ölürken diğer insanların böyle bir durumda olmadıkları için sevindiklerini, İvan'dan boşalacak yere geçme hayalleri kurduklarını ve sıranın asla kendilerine gelmeyecekleri gibi ölüm gerçeğini umursamadıklarını görüyoruz.
İvan İlyiç'i ise derin bir sorgu; eşine, çocuklarına, dostlarına kızgın bir ruh hâli içinde görüyoruz. Hatta öyle ki İvan'ı yaşadığı hayatın asıl yaşaması gerektiği hayat olmadığına yönelik söylemlerde bulunurken görüyoruz. Bütün bu gürültü patırtı artık ölüm gerçeği yanında elini kolunu bağlayıp dinmiştir. Ama son pişmanlık da fayda eder mi? Etmeyecek.
Gerçekten de insanın kendini bir durdurup sorguya çekmesi gerekiyor. Ölümün şakası yok aniden, hiç beklenmedik yerden, gelebilir. Asıl önemli olan ise ölüm geldiğinde sürdürmek istediğiniz hayatı yaşıyor olup mutlu bir şekilde mi veda edeceksiniz yoksa hep başkaları için yaşayıp, kendinizi ihmal edip ertelediğiniz anda yakalanıp pişmanlıklar içinde mi veda edeceksiniz... Son olarak noktayı Şems-i Tebrîzî'den koyalım. Ne demiş şair:
Her insan ölecek yaşta
Geç kalmayasın.
Okur Takip Önerileri
İnsan Nedir, kimsenin okumak istemeyeceği, kitabın verdiklerini kabullenmenin gerçekten de zor olduğu, ki o döneme kıyasla günümüzün modernliğinde bile korkuyla bakılan, dehşet uyandırıcı bir Mark Twain kitabıdır.
Kitapta: İnsan-makine ilişkisi, insanın sebep her ne olursa olsun "kendisi" için yaşaması, vicdan, özgür düşünce, hayatımızı şekillendiren etkenler gibi çeşitli konulara değinilmiş. Yani kısaca kitapta insanın bütün değerlerine, tercihlerine, kararlarına bir saldırı, bir hücum, söz konusu.
Kitaptaki düşünceleri gerçekten de sindirmek kolay değil. Ben kendi adıma bunlara inanmak istemiyorum veya inanmaktan korkuyorum. Üzücü olan şey ise bu düşüncelerin doğruluğuna kimsenin itiraz edemeyişi, kimsenin karşıt bir düşünce sunamaması.
İncelemeyi uzatmadan siz değerli okuyucuları kitapla baş başa bırakıyor ve bol düşünmeli okumalar diliyorum.
Anna Karenina, akıllara kazınan o: "Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir." girişi ile okuyucuya üç farklı yaşam, evlilik tipini gösteren edebiyatta başyapıt denilen eserlerdendir.
Kitaptaki üç ilişkiyi inceleyecek olursak:
Dolli-Arkadyiç: Bu ikili arasında ne aşk ne de sevgi vardır.
Hamlet; kişisel hırsları doğrultusunda kardeşini öldürüp tahtı ele geçiren Kral Claudius ve öldürülen kralın oğlu Hamlet arasında geçen intikamın işlendiği bir eserdir. Bununla beraber eser; aşk, intikam, entrika, kişisel hırslar, ölüm, bilinmezlik, dünyanın hain düzeni, varoluşun sorgulanması, insanın yaşamdaki yeri ve daha nice konular etrafında dönen bir Shakespeare şaheseridir.
Şu ana kadar dört adet Shakespeare oyunu okudum, her biri birbirinden güzel, etkileyici. Örneğin Romeo ve Juilet'in aşkları, Othello'nun yoğun kıskanma duyguları, Machbet'in her kötülük işlediğinde, vicdan azabı çeken değişik bir karakter olması... Hepsi çok sağlam bir şekilde işlenmiş ve hissettirilmiştir. Bütün bu eserler bir yana, diğer eserlerin güzelliğini hor görüyorum sanılmasın, ancak Hamlet kesinlikle bir başka. Hamlet, kadar insanın içine işleyen, dünyanın ağırlığı altında ezilişi hissettiren başka bir Shakespeare eseri okumadım, diyebilirim.
Shakespeare'e de diyebileceğimiz bir şey yok zaten muazzam bir kelime şöleni, akıcı ve sıkmayan oyunlar, insan ruhuna hitap... İncelemeyi de daha fazla uzatmadan sizleri bu şaheser ile baş başa bırakıyorum.
Derinlere hitap
Cahit Zarifoğlu'nun şiirleri tıpkı İkinci Yeni şiir anlayışı gibi kapalı bir tarzda yazılmıştır. Şair, kendine ait bir dünya yaratmış. Öyleki bu dünyanın içine girebilmek neredeyse imkansız.
Ancak şiirleri her ne kadar anlaşılması zor ve kapalı bir tarzda da olsa sebebini bilmediğim bir şekilde bu dünyanın çekim etkisine kapıldım ve bu dünyanın etrafındaki bir uydu gibi şiirlerin etrafında dönüp durdum. Sanki ruhumun, içimin derinliklerine hitap ediyor gibiydi. Asla yabancılık çekmedim.
İkinci Yeniciler gibi değildi. Onları okurken tam bir gurbet havası içindeydim. Ulan, ben ne okuyorum diyordum. Ama Cahit Zarifoğlu; onlar gibi kapalı yazdığı hâlde, gurbette değil de evimdeymişim gibi hissettim. Sanırım tam olarak anlatamadım ama illaki benim gibi düşünenler vardır, onlar anlayacaktır. Daha fazla uzatmadan, siz değerli okuyuculara keyifli okumalar diliyorum.
Orta Çağ'ın ruhu
Notre Dame'ın Kamburu; trajik olaylar etrafında dönen, Paris'in yoğun tasvirlerini içeren ve dönemin bütün karanlıklarını ele alan bir başyapıttır.
Victor Hugo, öncelikle kitabını bir oyun etrafında başlatarak biraz da soyluların birbirine olan güvensizlikleri ve iki yüzlülüklerinin halk tarafından alaya alınmasını işliyor. Ardından
Alâeddin Şenel, Kütahyalı, Türk siyaset bilimci, roman yazarı ve çevirmen kimlikleriyle tanınır. İlgili eseri; Tarih, Arkeoloji, Coğrafya, Antropoloji... Tarzı bilimlere ve uygarlıklara merakı olanlara hitap edebilen uzun ve zevkli bir yolculuk deneyimi sunuyor.
Kemirgenlerden Sömürgenlere İnsanlık Tarihi adlı yapıtı şu ana kadar gördüğüm insanlık tarihini anlatan kitaplardan en kapsamlısı, uygarlığın oluşumunu ve evrelerini en geniş şekliyle ele alıp açıklamalarda bulunanıdır. Aklınıza gelecek, gelmeyecek her türlü ayrıntıya değinen; zengin ve devasa bir eser diyebilirim. Öyle ki yazar; büyük patlamadan başlayarak, insanın hem organik hem de kültürel evrimini detaylıca ve oradan oraya atlamayarak sırasıyla, anlaşılır bir dil ile anlatmaya çalışmıştır. Tek eksik günümüze yaklaştıkça aktarılan bilgilerin de, sayfa sayısının kabarması kaygısıyla olacak ki, azalması veya önemli olaylara değinilmemesi olmuştur.
İlgili eser, piyasadaki çoğu popüler Tarih yazarının kitaplarını dörde beşe katlayabilecek nitelikte bir eserdir. Bir okuyun, bana hak vereceksiniz. İncelemeyi daha fazla uzatmadan, siz değerli okuyuculara keyifli okumalar diliyorum.
Gurur ve Önyargı, kitaba da ismini veren iki kusur etrafında doğan ve şekillenen Elizabeth-Darcy adındaki karakterlerimizin aşkını konu ediniyor. Aslında konusu bakımından kitabın pek de güzel ve ilgi çekici olduğu söylenemez. Hatta aksine aristokrat kesimin gösteriş budalalığı, o balodan bu baloya koşmaları, yapmacık ilişkileri ve kibirli duruşları insanın ruhunu daraltan cinsten.
Tüm bu ruh daraltan olaylardan sonra bile kitabın beğenilmesinin asıl nedeni, yazarın olayları seçmesindeki ve aktarmasındaki sadeliğidir. Her ne kadar tüm gösteriş ve kibir sahnelerinden midesi bulansa da insanın; konu ve karakterlerin günlük hayatta olabilecek, hiç de şaşırtıcı olmayan kişilerden seçilmesi -tabii o döneme göre- ve olaylar aktarılırken sadeliğini korunması, kitabın kendisini okutturmasında başrolü oynamaktadır. Bu noktada yazarın; okuyucuyu etkilemek için bir çaba sarf etmediğini ve tasvirlere gerek duymadığını görüyoruz. Sanki kitaba konusunu veren olayları kendisi yaşamış da öylece yazıp, paylaşmak istemiş gibi.
Ben de her ne kadar ilgi çekici bulmasam da bu sadelikten ve yazarın olayları işlemesindeki rahatlıktan dolayı olacak ki, kitabın hoşuma gittiğini söyleyebilirim. Neyse, incelememi daha fazla uzatmadan sizlere keyifli okumalar diliyorum.
Natüralist romancı Emile Zola tarafından kaleme alınan bu romanının ne anlattığına bakmadan önce Natüralizmin ne olduğuna bakmakta fayda var. Natüralistler; kendilerini bilim insanı, toplumu laboratuvar ve insanı da üzerinde deney yapılabilecek bir araç olarak görmüşlerdir. İnsanı, soylarından getirdiği özellikleriyle, yani genetik özellikleriyle, ve toplumsal çevrenin insan üzerinde yarattığı etkiyle ele almışlardır.
Hayvanlaşan İnsan, yasak ilişkiler çerçevesinde dönen, insanoğlunun nasıl da raylarından çıkabileceğini ve bir canavara dönüşebileceğini anlatan bir eserdir. Eserde, Sanayi Devrimi'nin getirdiği yabancılaşmayı, insanların birbirlerinden bihaber yaşamaları veya kayıtsızlıkları gibi sorunlara değinilmiş ve bu sorunlar daha çok Phaise Hala karakteri üzerinden aktarılmaya çalışılmıştır. Yazar, insanın mağara toplumundan, günümüz medeniyetine kadar taşıdığı; öldürme ve üstünlük içgüdüsünü çarpıcı bir dil ile aktarmıştır. Özellikle Jacques karakteri üzerinden bu tasvirler başarılı bir şekilde işlenmiştir. Bunun yanında kıskançlık, para ve yükselme hırslarının da işlendiğini söylemek mümkündür. Ayrıca yazarın, dönemin adalet sistemine getirdiği eleştirileri de görebiliyoruz kitapta. Kitap, kabaca ve kısaca bu içgüdülerin etrafında dönmektedir.
Son olarak; insan, istediği kadar ben medeniyim, taş alet çağında yaşamıyorum desin. Atalarından miras kalan, vahşilik diye tanımladığımız, genleri içinde taşımaya devam edecektir. Kimilerinin bu mirası sürdürmeye istekli bir şekilde devam ettiklerine her gün şahit oluyoruz.
Kalplerin Keşfi, bir Müslüman'a nasıl yaşaması gerektiğini anlatan yaklaşık altı yüz sayfalık zengin bir eserdir. Gazali, bu kitabında dinin getirdiği bütün sorumluluklarla beraber, dünyadaki yaşamı ve ahiret yurdunu açık bir dil ile anlatmaktadır. Kitapta bir sürü hadis, kıssa ve ayet ile anlatılanlar pekiştirilmiş. Her konuda örnekler verilmiştir. Ayırca ilgili hadis veya kıssaların kaynakları da verilmiştir.
Kitabı okurken ilk Müslümanların nasıl yaşadıklarını, en küçük bir toz tanesine bile dikkat ettiklerini gördükçe, insanın kendisine şu soruyu sorası geliyor: Onlar Müslüman ise biz neyiz? Gerçekten de arada dağlar kadar fark var.
Bence kitabı günümüze kadar getirebilen en önemli özellik; tek bir konuya odaklanması yerine aklınıza gelebilecek her türlü konuya değinmesi ve her konuyu da ayet, hadis ve hikayelerle (kaynaklarını da vererek) açıklığa kavuşturmasıdır. Müslümanım diyen birinin okuması ve kendini sorgulaması gerektiği bir eser olarak görüyorum. Uzatmadan keyifli okumalar diliyorum.
Aşka Dair Nesirler, Ümit Yaşar'ın adından da anlaşılacağı üzere; aşk, yalnızlık, ölüm, ıstırap gibi konulardan oluşan, sade bir dil kullandığı, nazım-nesir karışık kitabıdır. Böyle bir yazarın bu kadar az okunmasına gerçekten de şaşırdım. Sözde çoğu aşk şairinden katbekat daha iyi Ümit Yaşar. Kapalı bir dil kullanmadan hem de, açık ve anlaşılır bir dil ile yazdıklarını okuyucuya hissettiriyor.
Bu kitaptan tam 43 alıntı çıktı. Daha fazla da çıkabilirdi, hatta bana sorarsanız kitaptaki hemen hemen her cümle alıntı niteliği taşıyacak kadar iyi. Aşkı okumak istiyorsanız, ilk olarak, onu, bunu, şunu değil Ümit Yaşar'ın bu kitabını okuyun. Son olarak en beğendiğim dizeleri bırakıp sizlere keyifli okumalar diliyorum.
Karanlıkta Erimek şiirinden:
Dünyaya ilk gelişimiz değil bu
Yüzbinlerce yıl önce
Bir de taş devrinde gelmiştik
Senin için vahşi hayvanlar vurmuştum o zaman
Pars dişlerinden bir gerdanlık yapmıştım boynuna
Nice mağara duvarlarına güzelliğini kazımıştım
Nasıl hatırlamazsın...
Turgut Uyar, İkinci Yeni anlayışıyla şiirlerini yazmıştır. İkinci Yeniciler, bilindiği gibi kapalı şiirler yazdılar, o kadar kapalı yazdılar ki, biz anlayamayacak kadar kapasitesiz sanıyoruz kendimizi ancak durum böyle değil. Bazı şiirlerinde gerçekten de herhangi bir anlam yok.
Örneğin Turgut Uyar'dan örnek verelim:
"Birgün dağlara çıkmak birer birer dağlara çıkmak birgün
Çıkmak çıkmak birer birer birgün dağlara dağlara birgün
Birgün birer dağlara" ne bu şimdi?
Turgut Uyar'ı yine de iyi bir durumda gördüm. Zira sözde aşk şairi Cemal Süreya'yı okuduğumda hayretler içinde kalmıştım. Evet, uzatmadan her ne kadar bu tarz anlamsız şiirleri olsa da okunduğunda insanı tireten, duygulu ve anlamlı şiirlerinin de yok sayılamayacağını belirtiyorum ve okunmaya değer olarak görüyorum. Keyifli okumalar dilerim.
Madame Bovary, realizmin ilk örneği olmakla beraber, sahip olduğu gerçekçi kurgu ile devrinde büyük ses getirmiştir. Kitap, Emma adındaki romantik kahramanımızın; kitaplardaki aşklara kanıp bir aileyi faciaya sürüklemesini konu edinir.
Charles: Doktordur. İlk karısının ölümünden sonra Emma ile evlenmiştir. Karısına bağlıdır ve onu mutlu etmek
