İran'ın, etkisini yayarken kullandığı birinci argüman, 1979'dan bu yana ateşli bir retorik olarak dillendirilen "ABD ve İsrail karşıtlığı"dır. Kritik zamanlarda bu ülkelerle masaya oturup pazarlıklara ve alışverişlere girişmekte beis görmese de, İran devlet aklının ürettiği sloganlar, halk tabanında kabul görmüştür. İslâm dünyasının birçok ülkesinde de İran, "ABD ve İsrail'e karşı direniş cephesi" olarak isimlendirilmektedir.
"Ehl-i Beyt Kültü" İran'ın kullandığı bir başka araçtır. Bu bağlamda, Kerbelâ bütün dinî gün ve gecelerin önüne geçirilmiş, Muharrem ayı da adeta Ramazan ayına rakip bir merasim ve ibadet zamanına dönüştürülmüştür. Hz. Hüseyin'in Müslümanların genelindeki kıymeti üzerinden İslâm dünyasının tamamıyla irtibat kuran İran, böylece Sünnî kesimleri de Hz. Hüseyin fenomeni üzerinden köşeye sıkıştırıp itham altında bırakmaktadır. "Hz. Hüseyin'i Sünnîler öldürmüş" gibi bir manaya büründürülen "Modern Kerbelâ matemi" vesilesiyle, Şia dışındaki bütün Müslümanların kendilerini suçlamak ve özeleştiri yapmak zorunda kaldığı bir iklim oluşturulmuştur.
"Vahdet " kavramı da İran tarafından sıklıkla gündemde tutulmaktadır. İran'ın mezhepçi ajandasını ve İslâm dünyasındaki faaliyetlerini sorgulamamak şartıyla, "İslâm Vahdeti" konulu konferanslarda Sünnî din adamları ve siyasetçiler de sıklıkla boy göstermektedir.