Avrupa ile Amerikan yerlileri arasındaki ilişkilerin en dokunaklısı, 16 Kasım 1532'de Peru'nun bir dağ kasabası olan Cajamarca'da İnka İmparatoru Atahualpa ile ispanyol fatih Francisco Pizarro arasındaki ilk karşılaşmaydı. Atahualpa, Yeni Dünya'nın en büyük, en ileri devletinin mutlak hükümdarıydı, Pizarro ise Avrupa'daki en güçlü devletin hükümdarı, Kutsal Roma İmparatoru V. Karl'ı (ispanya Kralı I. Carlos olarak da bilinir) temsil ediyordu. 168 ispanyol askerinden oluşan bir ayaktakımı güruhuna kumanda eden Pizarro bilmediği yabancı topraklardaydı, oranın yerli halkını hiç tanımıyordu, en yakındaki (Panama'nın kuzeyinde, 1500 kilometre kadar ötedeki) İspanyollarla bağlantısı tamamıyla kopmuştu, kendisine destek olacak güçlerin zamanında yetişmesine olanak yoktu. Atahualpa, egemenliği altındaki milyonlarca insanla kendi imparatorluğunun tam ortasında oturuyordu; 80.000 kişilik ordusunun koruması altındaydı ve diğer yerlilerle yaptığı bir savaşı daha yeni kazanmıştı. Bütün bunlara karşın iki önder birbirleriyle karşı karşıya geldikten birkaç dakika sonra Pizarro, Atahualpa'yı esir aldı. Pizarro savaş esirini sekiz ay elinde tuttu ve onu serbest bırakma sözü karşılığında tarihin en büyük fidyesini topladı. Fidyeyi -5 metre eninde, 7 metre boyunda, 2,5 metre yüksekliğindeki bir odayı dolduracak kadar altını— topladıktan sonra sözünü tutmadı ve Atahualpa'yı öldürdü.