Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sibel Ataselim

Sibel Ataselim
@Jjss
4 okur puanı
Mayıs 2021 tarihinde katıldı
'Daha çok anlat” dedim. “Hoşuna gidiyor mu?” “Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.” “Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?” “Gider gibi yaparız."
Reklam
"Belki de gökyüzü insanlardan uzak olduğu için bu kadar güzeldir.."
dünyanın en güzel şeyleri görülemiyor veya dokunulmuyor; kalplerle hissedilebiliyor.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
'Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim' dedi. 'Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda'
Bu doktorlar, hep bilinmeyen bir hasta ile, o sırada kendilerinin bekleyen insanlarla ilgisi olmayan soyut bir hastalık kavramıyla uğraşıyorlardı. Bu hastalık denen mesele profesörler, doçentler, mütehassıslar, asistanlar, hemşireler, hasta bakıcılar, laborantlar, hademeler, tıp öğrencileri arasında görüşülen ve insanların ve özellikle hastaların üstünde bir davaydı. Elinizde üstü büyülü yazılarla dolu kağıtlar onların arkasından bakakalıyordunuz. Mutlu bir rastlantı sonucu, yarı aralık duran bir kapıdan, bu büyücüler tarikatından olup da sizin aradığınız ve belirli bir süre beklemeniz gereken insanüstü beyaz yaratıklardan birini görebilirseniz, tarikat mensuplarından bir başkasıyla konuşan ve hastaların, özellikle hasta yakınlarının anlayamayacağı bir yabancı dille bir şeyler söyleyen bu dalailama, hemen suratınıza kapıyı kapatıveriyordu. Tanrılar katına çıkmanıza, bir an bile müsaade edilmiyordu. Fakat annesi zayıfladıkça, yatağının yanındaki ilaçların sayısı arttıkça, cinsleri değiştikçe, Sevgi’nin bilime güveni azaldı; hastanelere daha seyrek gitmeğe başladı. Ölüm gibi, tatsız bir türlü söylenemeyen bir kelime havada dolaşıyor ve onların diledikleri gibi yaşamalarını engelliyordu.
Reklam
"Ve aslında nankör olan asla kediler olmamıştı. Nankör olan, dünyayı kendi zevk ve çıkarları uğruna tahrip eden insanoğluydu."
’Veba’’ sözcüğü ilk kez ağza alınıyordu. Dr. Rieux kapıcısını kaybettikten sonra bu hastalıkla ilgili bildiklerini kafasında toparlamaya çalışıyordu. Bunun veba olmadığını kabul etmek istiyordu. Ancak hastalığın yayılmasına bakıldığınca iki ay dolmadan kentin yarısını öldürebileceğini göz ardı edemiyordu. Tüm doktorlar ve valilikle görüşmelerinde başlangıçta isim koyamasalar bile bu hastalığa vebaymış gibi davranıp gerekli sorumluluk ve önlemleri alma kararı verirler. Yine de bir süre önlemler çok ciddi değildir ve kamuoyunu telaşlandırmaktan kaçınırlar. Bu işkenceli hastalık ve ölümler öyle hızlı artmaya başlar ki beklenilen serumlar kente ulaşmakta gecikir, yollanılanlar ise yetersiz kalır. Castel bir serum geliştirmek için çalışmalara başlar. Ve artık tamamen karar verilir veba ilan edilir, bildirge ile tüm kente yayın yapılır: ‘’Kenti kapatın!’
Dertlerinizi başkalarına anlatmayın. Çoğunun umrunda olmaz, geri kalanı ise memnun olur.
* Baylar, kendimi herkesten akıllı saymamın tek nedeni, bitirmek şöyle dursun, yaşamım boyunca hiçbir şeye başlamamış olmamdır.
Hiçbir yaşamın sonsuz olmadığı, Ölülerin asla dirilmediği, Ona göre artık zengin ve ünlü olmanın, gerçek sevgiyi bulamadıktan sonra yaşamanın da bir anlamı kalmamıştır ve artık dünyada ona bir yoktur. O da yapması gereken şeyi yapar ve denize atlar, ciğerlerini nefes ile doldurur ve gidebileceği kadar derine gider. Derine gittikçe basınçtan kulakları patlamaya başlar, yukarıya çıkmak için çaba harcasa da artık ölmek üzeredir.
Reklam
“Her şeyi öldürüyorlar” diye mırıldandı umutsuzca, “eskinin bütün güzelliklerini öldürüyorlar. Üstelik bunu dünyanın her yerinde yapıyorlar. Hoyratça, acımasızca, barbarca. Birileri çıksa da dünyayı insanlardan kurtarsa diye düşünüyorum bazen. Biri çıksa da şu güzelim yeryüzünü elimizden alsa.”
Sonsuzluk onu denize çağırmaktadır. Martin için ne aşk ne de varılacak bir yer artık yoktur. Son yolculuğuna çıkmak üzere gemiye biner.
“Tanrı âlemindeki gerçeği arayın; geri kalan her şey verilecektir size. Fakat biz, geri kalan şeyleri arıyor ve bulamıyoruz.”