“Çok eskiden daha ben çocukken annem bana zorla piyano dersleri aldırıyordu . O zamanlar ancak bir gün aşık olursam gerçekten iyi çalabileceğime inanmıştım. Dün gece hayatımda ilk kez parmaklarımdan notaların sanki kendiliğinden fışkırdılarını yaptığım işin benim denetimim dışında olduğunu hissettim. Beni sürükleyen bir güç vardı çalmasını bildiğimden bile haberim olmayan melodileri Armonileri o biçimlendiriyordu. Sanki kendimi piyanoya tümüyle teslim ettim.”
Aslında hepimizin zaman zaman hissettiği bu değil mi zaten? Sanki aşık olsak tamamlandığımızı hissetsek her şey yoluna girecekmiş gibi…
Bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam,Bir boşluk duygusu içinde. Sanki İçimde derin bir hiçlik var.
“ Aşk akut bir hastalıktır. Ani başlar Ve çok gürültülü seyreder. Tansiyon yükselir,kalp hızlanır, Nefes alış verişler sıklaşır, yanaklar pembeleşir, vücut ısınır. Böyle akut bir duruma İnsanoğlu bir ömür nasıl dayansın? Böyle bir heyecan yıllar boyu sürecek olsa, kalbimiz ne çok zarar görürdü bu durumdan. İnsan, her duruma uyacak şekilde yaratılmıştır. Yani uzun lafın kısası zamanla bu duruma beden ve ruh uyumu sağlar ve aşık olunan kişi karşısında duyulan ki eski heyecanlar yavaş yavaş kaybolur. Ve aşk kronikleşir... kronikleşince de aşk olmaktan çıkar sevgiye, güvene, huzura ve alışkanlığa dönüşür.
Mutlulukta akut bir durumdur bir ömür boyu mutlu olamaz insanlar.