Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
M.D.
M.D.
@MadeMind
timeo hominem unius libri
"not quite my tempo"
eksisozluk.com/biri/kelimeleri...
Kamu
Lisans
Ankara
107 okur puanı
Nisan 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Yazarın ifadesiyle, Sürdürülmüş bir önsöz'den,
Bu kitap bir tahakküm aracıdır.
Bu kitap senin bilincine hitap etmektedir.
Bu kitap imgelerle değil olgularla, sanrılarla değil gerçeklerle ilgilenmektedir.
Gördüğün gibi bu kitap açıkça tepeden ineğidir inmecidir.
Bu kitap doğru yüzlere doğru fırlatılmış bol balgamlı bir tükürüktür.
Bu kitap ahlakına yönelik bir sabotaj denemesidir.
Bu kitap halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmektedir...
Başka bir incelemede bahsedildiği gibi, "dinle küçük adam" tadında, doğrudan okura seslenen, vasatlığı için suçlayan, ama küçük bir umut da olsa onu dönüştürmeyi amaçlayan bir kitap. Yazarın Önsözde de belirttiği gibi, bütün amacının bizlere ne kadar aptal olduğumuzu hatırlatmak amacıyla yazdığını söylediği ilginç ama çokça haklı bir olduğu bir çalışma.
Aforizma çıkarılabilecek sözlerle dolu, hacimce küçük ama dert edindiği öfkeyle oldukça büyük bir kitap.
Okumanın, anlamanın, dünyayı doğru yorumlamanın önemini kitabın her satırına sindiren yazar, deyim yerindeyse beyin tokatlıyor. Altını çizerek okurken neredeyse her sayfayı çizdiğimi gördüm. Taylan Kara değerli bir düşünce işçisi. Okunmalı, okutulmalı.
İsmet Özel... Türk şiirinin ele avuca sığmaz, uçarı şairi...
Ben öğrencilik yıllarımda, kendi seslendirdiği CD içerikli özel baskısını almıştım. Deli gibi şiir okuduğum zamanlarda, onun mısraları duygularıma tercüman olurdu.
Erbain "kırk" demek. Şairin kırk yaşına kadar yazdığı şiirlerine bir gönderme. dokuz yaşında abisi için yazdığı "kış" şiiri ile başlayan kitap 1984 tarihli ve oldukça sarsıcı şiiri "celladıma gülümserken çektirdiğim son resmin arkasındaki satırlar" ile son buluyor.
Kitabın en büyük özelliği, şairin uğradığı şiir evrelerini, denediği tarzları, dönemin şiir anlayışlarının kendi üslubuna etkilerini net bir şekilde göstermesi. İkinci Yeni etkisindeki ilk ve görece imge yüklü, anlamsız şiirleri ile başlayan kitap, devrimci bir yürekle kaleme aldığı ikinci dönem şiirleri ve sonrasında islamcı dünya görüşünün miladı sayılan "amentü" şiiriyle devam ediyor. Her dönemde eser veren şairin hayat yolculuğuna şahitlik ediyorsunuz bir bakıma.
İsmet Özel şiirlerini okumamış ya da nereden başlayacaklarını bilemeyenler için çok iyi bir giriş kitabı erbain. Keyifli okumalar.
Aşk çok tuhaf bir duygu. Tanımı da zor, şahitliği de, tecrübesi ve sonuçları da. Üstelik bunu mitolojik bir arkaplandan getirip ölüm gibi bir sonla harmanlamak T. Mann gibi ustalara özgü bir yetenek.
Bu kitapta da aşkın yaşı ve zamanı olmadığı gibi yeri de olmadığını sanatsal bir üslupla anlatmış yazar. Basmakalıp düşüncelerden uzak, tadını çıkararak okumalı. Yazarın betimleme gücüne hayran kalacaksınız.
NOT: homofobikler özellikle okumalı ki kendilerindeki yanlışı görsünler.
Okur Takip Önerileri
Bütünlüklü bir inceleme okumak isteyenler için harika bir kitap. Maalesef baskısı yok. Ben en son Ankara kitap fuarında evrensel yayınlarının stadında görüp almıştım. O da khk ile kapatıldı biliyorsunuz. Yeni yayınevi olarak kor yayınları'ndan basılacağını söylemişti oradaki görevli ama aradan geçen iki yılda baskı yapılmadığını görmek üzücü.
Menteş'in açık ara en dandik romanı.
En kötü kitabı şiirimsi saçmalıklarının yer aldığı garanti karantina'yı geçemeyecek olsa da, neredeyse o kadar kötü... "ruhi mücerret" bile bunun yanında sanat eseri kalır. dublörün dilemma'sı ile tutturduğu tarzı sürdürmeye devam ederse bundan kötüleri de gelebilir, dikkatli olmak gerek...
Kitap her zamanki gibi uçuk kaçık, saçma bir konu, birbirinden alabildiğine kopuk oldukları halde nasıl oluyorsa hep ortak bir hikayede buluşan ne idüğü belirsiz bir çok karakterden oluşuyor. Hiçbiri de normal değil. Zaten normallik menteş'in sevdiği bir şey değil ama asgari de olsa insan biraz tutarlılık aramıyor değil.
Birbirinden farklı olsa da hep aynı cümlelerle konuşan ve aynı şekilde davranan mutant karakterleri var yazarın, okuyanlar bilirler. Bunlar beş benzemezdirler ama yazarın kabızlığı mı yoksa kötü bir tercih mi bilinmez birbirlerinin kötü bir kopyasıdır her biri. En büyük özellikleri boylarından büyük laflar etmeleri ve espri yapmayı hiçbir durumda elden bırakmayışlarıdır.
Bir diğer irrite eden de yazarın islamcı damarları nın her durumda baskın gelmesidir. Ne yapar ne eder mutlaka bir karakteri camiye sokar, cami bulamazsa cinlere perilere karıştırır, metafizik alemden gerçek aleme bir türlü geçmek istemez. Eh, müşterisi olunca hazret de yazıyor haliyle.
Yazarın entelektüel birikimini kağıda döktüğü ilginç bir çalışma.
Her ne kadar alev alatlı'yı mevcut çizgisinden ötürü sevmesem de bu kitapta bahsettiği konular ilgimi çekti. Kitap, Hollywood sinema endüstrisinin doğuşu ve kitlesel olarak tüm dünyayı dönüştüren emperyal bir silah haline gelişinin hikayesini anlatıyor. Yazar bunu yaparken dönemin meşhur sinema yıldızlarının hayatlarından kesitler vererek sistemin bu yüzleri nasıl kullandığını örneklerle açıklıyor. Genel kültür açısından okura katkı sağlayacak bir kitap. İyi okumalar...
Bir insanın hayatına kaç acı sığar, kaç engel vardır düzlüğe çıkan yolun önünde?
Yazarın otobiyografisi bu kitap. Ama o kendini anlatırken fonda ülkenin ahvalini de gösteriyor okura. Küçük yaşta yetim kalmış yazarın yokluklar içinde kendisini var etme çabasının öyküsünü okurken, 40'lı yılların İstanbul'una ve memleketin durumuna da ilk elden izlenimlerle şahit oluyorsunuz. Yazarın çile dolu hayatına üzülürken ülkenin koşullarını da yakından görerek tam bir dönem okuması yapmış oluyorsunuz.
Yazarın kötü kaderi köy enstitüsüne kaydolmasıyla tersine dönüyor. Orada aldığı eğitimle bambaşka bir insana dönüştüğünü görünce köy enstitülerinin aslında ne kadar önemli olduğunu görüyorsunuz.
Gerçek bir hayat öyküsü okumak isteyenlere şiddetle öneririm. İyi okumalar.
Rezalet
Gezerken birinin profilinde görüp hatırladığım rezalet.
Okuduğun en kötü kitap nedir denilince aklıma istemsizce bu kitap geliyor. "Düşüğün de aşağısı, adinin de bayağısı" resmen. Tam bir pazarlama harikası!
Nerde gördüm, kimden duydum, kafam mı güzeldi hatırlamıyorum ama kendi elimle satın aldım bunu ben. Alternatif son fikri ilgimi çekti sanırım. PR'ı da böyle yapılıyor zaten. Kendime farklı dünyalar, değişik hayatlar bulma ümidiyle çıktığım yolda önce bir kaç serserinin tecavüzüne uğradım; farklı bir senaryoda da evlenip iki çocuk doğurup kanserden öldüm!
Bir kere, yazar teyzemiz öyle buyurduğu için, kitaba liseden yeni mezun bir kız çocuğu olarak başlıyorsunuz. Hadi eyvallah deyip devam ettik. İki sayfada bir seçenek çıkıyor karşınıza. Zottiri firtik yapmak için şu sayfaya, höttörö pokluk yapmak için bilmem kaçıncı sayfaya git. Gidiyoruz, orda da rahat yok. Okumaya çalıştığım yarım saat içinde ellenmedik yerim, başıma gelmeyen bela, yaşanmadık musibet kalmadı! Hayat böyle bir şey mi emenike diyip kaldırıp attım kitabı. İlerde takoz niyetine kullanırım diye atmaya da kıyamadım. O günün gelmesini bekliyorum.
Kısacası okumayın, okutturmayın. Dünyanın en boş insanının bile şu kitap söz konusu olunca zamanı kıymetlidir. Boşa harcamayın zamanınızı. Kib bye...
Adının hakkını veren, oldukça öğretici ve düşündürücü bir kitap.
B.Sadık Albayrak sosyalist beyni ve devrimci yüreğiyle yazıyor. Çıkardığı "yeni gelen" dergisini de takip ediyorum. Edebiyatı düştüğü yerden kaldırmaya and içmiş yazarın bu çabasını takdir etmemek elde değil. Diğer kitaplarını da fırsat buldukça okumayı düşünüyorum.
Bestseller okuma kılavuzu, beş adet romancının (ki hepimizin "iyi yazar" olarak bildiğimiz ve kitaplarını elden düşürmediğimiz orhan pamuk, zülfü livaneli, Ahmet Altan bunlardan üçü) seçilmiş romanları üzerinden eleştiriler içeren bir çalışma.
Edebiyat eleştirmenliğinin kitap tanıtımına indirgendiği günümüzde, yazarın yaptığı bir anlamda eleştirinin namusunu savunmak, onu düştüğü yerden kaldırmak.
Diyalektik materyalist bir gözle ve derin bir özenle hazırlanmış bu kitabı okumak kafası karışık okura da yol gösterecektir. Kaliteli yazar diye önümüze sürülenlerin nasıl bir kirliliğe yol açtığını öğrenmek isteyenlere keyifli okumalar dilerim.
"Yarin yanağından gayri paylaşmak için her şeyi"
Simavne kadısı oğlu şeyh bedreddin'in hikayesini anlatan epik bir destan.
Bedreddin'in şahsında dönemin tarihi, kültürel yapısı, sosyal ilişkilerine de ışık tutan ciddi bir araştırmanın ürünü. yola çıkan devrimci bir liderin mücadelesine tanık oluyoruz. Dönemin bilginleri ile tartışmalarından tutun da timurlenk'e esir düşüp saygısını kazanmaya; danışmanlık yaptığı devlet adamlarından evliliği ve isyanına varana kadar coşkuyla okuyacağınız bir tarihsel roman var karşımızda. Okurken yer yer duygulanacak ama güce ve iktidara boyun eğmeden, sevgi ve paylaşma esasında en sıradan insanların bile nasıl bir devrimciye dönüştüklerini görüp umutlanacaksınız...
Elbette mazlum beyhan'ın özenli çevirisini de kutlamak gerek. İyi okumalar.
Okuduğun en sürükleyici kitap nedir sorusuna verdiğim cevaptır bu.
Bu ve devamında gelen yazara ait serinin üç kitabı. Yazara ait diyorum çünkü kendisi 12 cilt olarak tasarladığı bu kitap serisinin dördüncü cildini yazarken aramızdan ayrılmış. Sonradan başka bir yazar dördüncü cildi tamamlayıp yayınladı ama okumak istemedim. Aynı tadı bulamama korkusu mu yoksa tadında bırakma dürtüsü mü bilmem ama bir şey engel oldu.
Yazar (S. Larsson) bir gazeteci bu arada. Bu kitaba iki farklı güzellik katıyor: düşünceleri yazıyla ifade etmedeki rahatlığın getirdiği kolay okunabilecek eserler yaratma ve toplumsal olaylara karşı bir farkındalık sahibi olma. Evet, iddiam odur ki, gazeteciler güzel yazıyor ve rahat okutuyorlar. Bir de kadın düşmanlığı, şiddet, sosyal eşitsizlik, suçun sosyolojisi vb. konularda ciddi bir farkındalık geliştirmiş oluyorlar. Bu da haliyle onları hem besliyor hem de okunur kılıyor.
Milenyum serisinin bu ilk romanına gelince: Müthiş bir kurgu ve olay örgüsü, harika bir kadın karakter, tecavüz, şiddet, suç gibi yan konuların ustaca kullanılıp romana yedirilmesi gibi pek çok bileşen ustaca işlenmiş. Hayran kalmamak elde değil. Ana karakter Lisbeth Salender ve hayatı, başlı başına bir roman konusu olabilecekken yazar bununla yetinmeyip çok daha katmanlı ve klasik olmaya aday bir eser çıkarmış ortaya. Okuru içine çeken, yer yer onu toaktlayan bir kitap.
Ölümün vakitsizi olmaz derler ama S.Larsson gerçekten vakitsizce göçmüş bu diyardan. Neyse ki ölümsüz değil...
Ahmet Cemal çevirisi okunmalı.
Çeviri eser okumak o metnin yeniden yazılmışını okumaktır. Her kitap bir başka dile aktarıldığında çevirmen tarafından yeniden yazılır. Dolayısıyla hem orijinal metne sadık kalarak anlamı korumak, hem de o "yeni" metni lezzetli bir hale getirmek gerekir. Bu da her iki dile hakimiyet kadar, edebi bir yetkinlik de gerektirir. Bunu, almanca dili özelinde Ahmet Cemal çok iyi yapıyor. Elbette pek çok başarılı almanca çevirmenimiz var ama Ahmet Cemal önsöz ya da sonsöz katkılarıyla küçük dokunuşlarla eserlerin kıymetini artırıyor.
Keyifli okumalar...
Mimari özelinde, sanata ilgi duyan ama hangi kitaptan başlayacağına karar veremeyenlerden misiniz? Bu kitap tam size göre. Hem keyifli bir anlatımı var hem de yüzlerce görsel.
Baskı kalitesi pek iyi değil. Bazı görsellerin görüntü kalitesi bariz kötü. Ama ufak bir tıkla internetten de bulunabilir tabi. Bu kitabı okumak için verilen zahmete değer bence. Keyifli okumalar...
Adını her gördüğümde istemsizce gülüp ilk Türkçeleştiren kişi adına utanıyorum:) bir çeşit "Chicken translation" kurbanı olduğunu söyleyelim. Henüz karşılaşmamış olanlar için belirtelim, kitabın portakalla ya da turuncu renkle bir ilgisi yok. Orange sanırım Endonezya yerli dillerinden birinde "insan" anlamında kullanılan bir kelimeden alınma. Orangutandan insana yapılan bir benzetme. Otomatiklik kısmı da aslında kurmalı saat misali, kurulup oynanabilen, ayarları değiştirilebilir, etkiye son derece açık olan primitif yönümüze bir gönderme. Zaten okuyanlar ya da filmini görenler konunun bunun üzerine olduğunu fark etmişlerdir.
Evet, insanın vahşi yönlerinin, onu insanlıktan ya da adına ne derseniz, medeniyetten uzaklaştıran taraflarının değiştirilip ondan bambaşka bir 'insan' yaratılıp yaratılamayacağını tartışan, anlatan bir kitap. Son derece özgün ve çarpıcı. Bizi biz yapan nedir? Ahlak ne işe yarar? Kötülük doğuştan mıdır? gibi felsefi tartışmaların somutlanmış hali.
Özellikle ergenlik döneminde okunmalı diye düşünüyorum. Aslında hiçbir kitap işin yaş sorun değil ama bu ve benzeri ahlaki yönümüze ışık tutan kitaplar erken yaşlarda okunmalı diye düşünüyorum naçizane... iyi okumalar...
Prof. Mustafa İnan çok şanslı bir biliminsanı. Elbette pek çokları gibi değerli ama oğuz Atay tarafından biyografisi kaleme alınmış ilk ve tek kişi.
Kitap sayesinde hem bilime gönül vermiş olmanın kıymetini ve zorluğunu görüyor hem de böylesine sıradışı bir insanı tanımanın zevkini yaşıyorsunuz.
Üniversiteye hazırlıkta ya da sınavlara hazırlık ve tez aşamasında okuyup gaz alabilirsiniz. Keyifli okumalar...
