Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nympheutria

100 syf.
8/10 puan verdi
·
7 saatte okudu
Art arda Tomris Uyar okumak bende yazarın kendisine karşı bir tür ısınma başlattı. Fakat ne yazık ki Gecegezen Kızlar okuduğum diğer iki eserine nazaran sönük kaldı. Bu eserdeki hikayeler genellikle belirsizlikler ile dolu ama bu, hikayelere sempati duymanızı engellemiyor. Kimi zaman öyle olur değil mi? Belirsizlikler varken bile birşeylere sempati duymayı başarırız. Sokakta birini görürsünüz mesela iyi bir davranışta bulunduğu için bir sempati duyarsınız. O kişiyi hayatınızda bir daha görmeyecek olmanız veya ismini bilmemeniz birşey değiştirmez değil mi, o sempatiyi azaltmaz? Ama gelip geçici bir yakınlıktır bu da zaten. Ertesi gün unutursunuz bile. İşte bu eser de bu şekilde; karakterlerin ismini, olayların geçtiği yerleri bilmiyorsunuz ama içiniz ısınıyor hikayeye, "dur devamını da okuyayım" diyorsunuz. Fakat fazlaca bir etki bırakmayan hikayeler vardı bu eserde. Bu yüzden "anlık" bir eser olmuş Gecegezen Kızlar. Ama hikayeler kötü mü o kadar? Kötü denemez ama diğer öykülerinin yanında bu eserdeki öyküleri başta söylediğim gibi sönük kalmış. Yine de okumaya değer. Eğer Tomris Uyar okumaya başlayacaksanız Yaza Yolculuk'tan başlayın derim. En etkili hikayeler, okuduğum üç eseri arasında onda. Bu aralar Tomris Uyar ile canınızı sıkmış olabilirim ama mazur görün, inceleme yapmadan edemedim..
Gecegezen Kızlar
Gecegezen KızlarTomris Uyar · Yapı Kredi Yayınları · 2018574 okunma
Reklam
88 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
15 saatte okudu
Yine bir Tomris Uyar klasiği; belirli aynı olgular ile farklılaşan insanları değerlendirmek. Bu eserde de adından anlaşılacağı üzere bir yaz teması var. Ama bu eser diğerlerinden biraz farklı. Yaz mevsiminin teması ile insanın kendi iç dünyasına bakışını, geçmişe dönüşlerini anlatıyor. 1987 Sait Faik Öykü Ödülü'nü kazanmış bu eser, insanın iç dünyasına daha çok odaklanıyor. Kitabın her ne kadar başlarında "tozpembe yaz" teması varsa da sonlarındaki öykülere geçerken bu tema bir "iç hesaplaşma" oluyor. O çok beklenilen yaz mevsiminin insana artık sanıldığı gibi mutluluk değil, bir "tekdüzelik", bir yaz sıcağından değil de, iç sıkıntısından bunalma havası getirdiği anlatılıyor. İnsanın yalnızlık hastalığını çekmesi için illa ki yalnız kalması gerekmediğini, çevresindeki insanların soğukluğu dolayısıyla da bu hastalığı çekebileceğini ve bu hastalığa yakalanan birinin o yeni umutlarla dolu yaz mevsimini dahi çekilmesi gereken bir "zorunlulukla" karşıladığını çok yalın bir dille anlatmış Uyar. Kişinin yaşadığı zaman dilimi (o anda) yaz mevsiminde bile olsa, hayallerinde ve düşüncelerinde yaza; o umutlu mevsime yer yoksa, kıştan bile beter gelir yaz mevsimi. Bazıları da kışı sever, o da ayrı konu. Sözün özü, okunası bir öykü kitabı bu, Tomris Uyar'ın diğer eserleri gibi. Yaz mevsiminin aslında o denli parlak olmadığını (bazı insanlara göre) anlatan mükemmel bir eser.
Yaza Yolculuk
Yaza YolculukTomris Uyar · Yapı Kredi Yayınları · 20181,066 okunma
76 syf.
9/10 puan verdi
·
10 günde okudu
İnsan algısından geçtikten sonra kavramların değişik anlamları vardır. Bu bize insanın ne denli yoğun bir varlık olduğunu kanıtlar. Nedir peki bu kavramlar? Mesela renkler. Herhangi bir renk, herhangi bir insanda her anlama gelebilir. Bu, insanın bakış açısına ve yaşamış olduğu şeylere göre değişir. Bir insanın geçmişinden hiç bahsedilmese bile bu gibi kavramların onda meydana getirdiği etkilere bakarak o insanın geçmişine dair fikir sahibi olabiliriz. İşte Tomris Uyar bunu mükemmel bir şekilde yapıyor. Karakterleri daha tanımadan neler yaşadığını, neler düşündüğünü bir nebze olsun anlayabiliyorsunuz. Bunu ustalıkla kullanmasının belki de en büyük kanıtı sadece tek bir kavramdaki bir örneği kullanması: Kırmızı renk. Sekiz öyküden oluşan kitapta her öyküde bir "kırmızılık", bir "kızıllık" var. Her karakter bu renge rastlıyor ve farklı şeyler düşünüyor bu rengi görünce. Kimisi sonbahar yapraklarındaki kızıllığı görüyor kalbi yumuşayıveriyor, kimisi kırmızı bir kıyafet görüyor anılarından dolayı üzülüyor. Bunların hepsi de o karakterler hakkında fazla bir açıklama yapılmasa dahi onlarla tanışmamıza yetiyor. Kitap da bir "kırmızı", bir "kızıl" olunca bizim de kitaba karşı olan algımız farklı farklı oluyor haliyle. Benim algım ise şu oldu: Kendine alıştırıveren hikayeler bunlar, tıpkı gözü almayan yumuşak bir kırmızı renk gibi. Aramızdaki Şey, gerek "kırmızılığı", gerek de hikayelerine ısındırıvermesi ile (benim algım) çok güzel bir hikaye deneyimi olacaktır yeni okuyacaklara.
Aramızdaki Şey
Aramızdaki ŞeyTomris Uyar · Yapı Kredi Yayınları · 20191,665 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
605 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Yine Eco, yine insanı içine çeken tarihsellik. Eco okuyanlar bilir; romanlarını okumanın yanı sıra bir de her romanda belli bir tarihe yolculuk yapıp roman boyunca orada yaşamak vardır. Öyle ki, romanın sonlarına doğru istemsizce üzülürsünüz o tarihten günümüze geleceğinize. İnsanı içine alıp götürür. Karakterlerin yanında sanki siz de varsınızdır, gerçek tarihsel olayları beraber karşılarsınız. Bir yanda bu büyülü gerçekçilik, bir yanda ise romanın gerçek tarihsel olayları barındıran müthiş yapısı. Kurgu olan tarihsel romanlarda durum farklıdır; ne kadar okursanız okuyun olayların gerçek olmadığını bilirsiniz. Yalnızca tarihler gerçektir. Ama Eco söz konusu olduğunda işler değişiyor. Hem tarihi belgelere dayanan bir büyülü bir gerçekçilik, hem de bu büyülü gerçekçilik içinde yaşayan siz... Gülün Adı ise ortaçağdan günümüze gelen, Adso adlı başrahibin yazmış olduğu el yazmasından yola çıkılarak oluşturulmuş bir yapıt. Polisiye tarzının tarihsel romanda can bulmuş hali diyebiliriz. Bir manastırda ardı ardına işlenen cinayetler ve artan heyecan... Hikaye Adso ve rahibi William etrafında dönüyor. Hristiyanlıkta çömez - rahip ilişkisi dolayısı ile her ne kadar cinayetleri çözmesi için sorgucu olarak William gönderilse de, Adso William'ın çömezi olduğundan dolayı olaylara Adso da şahit oluyor. Siz de bu büyülü tarihsellik bir yandan, polisiyenin heyecanı ve merak attıran yapısı bir yandan derken kaybolup gidiyorsunuz tarihin gizemli köşelerinde. Tarihi sevdiren yapısıyla olsun, büyülü gerçekçiliği ile olsun Gülün Adı mükemmel bir roman.
Gülün Adı
Gülün AdıUmberto Eco · Can Yayınları · 201612,6bin okunma
184 syf.
9/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Her ne kadar bu eseri bitirsem de bu, ülkede olan mevcut olaylardan dolayı ileri gelen üzüntümü geçirmedi. "Kitaplara sığınıyorum" derim insanlara ama bu sefer sığınmak da işe yaramadı. İçimde sürekli bir acı, ölen "insanların" acısı. Bu acı geçecek gibi değil. Bakalım üzüntüm inceleme yapınca geçecek mi? Nurullah Ataç'ın okuduğum ilk eseri olmakla beraber bu eser iki adet deneme dizisinin birleşmesinden oluşuyor: "Diyelim" ve "Söz Arasında". Nurullah Ataç'ı sevdim aslına bakarsanız. Öz Türkçeyi savunması olsun görüşleri olsun kendisine bir yakınlık duymamı sağladı. Ataç edebiyat yapmak istemez aslında denemelerinde. Yani denemelerini "beğenilsin, güzel olsun" amacıyla yazmaz. Kendi ifadesi ile "kendinceliğine ulaşmak" için yazar. Nedir bu kendincelik? Yazarın tüm yönlerini ortaya koymasıdır. Övgüleri kabul edebildiği gibi yergileri de kabul edebilmelidir yazar. Kitabın arka kapağında bahsedildiği gibi "kirli çamaşırlarını bile ortaya döker". "Bence" ifadelerini çok kullanır. Söylediklerini genelgeçer bir doğru kabul etmez çünkü. İddialı ama aynı zamanda da anlayışlı ve hatalarını kabul etme yetisine sahiptir. Bu gibi "kendincelikler" Ataç'ta bolca var. O yüzden yazıları deneme gibi değil de kelimelerin bir insanın ağzından akması gibi geliyor. Ataç okuyacaklar, Ataç'ın tarzını mutlaka sevecek ve ona daha ilk paragraftan ısınacaklardır. Hayır, üzüntüm geçmedi... Geçmiyor.
Diyelim - Söz Arasında
Diyelim - Söz ArasındaNurullah Ataç · Yapı Kredi Yayınları · 2014153 okunma
Reklam
242 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Zor bir konu, zor bir kurgu. Ama bu ikisi usta bir yazarın eline geçtiğinde ortaya çok güzel şeyler çıkıyor. Golding ortaçağa alıp götürüyor bu sefer bizleri. Kitapta geçen Meryem Ana Katedral Kilisesi'nin başrahibi Jocelin, bir kule diktirmeye karar verir. Ona göre Katedral dua eden bir azizdir, yaptıracağı kule ise onun büyüklüğünün göstergesi
Kule
KuleWilliam Golding · İş Bankası Kültür Yayınları · 2021785 okunma
330 syf.
10/10 puan verdi
Bu güzel eseri okuduktan sonra şöyle düşündüm: Aşk hakkında ne biliyoruz ki? Hiç zorluk yaşadık mı sırf aşk için? Kimileri hapislere, hücrelere düşüyor hayat yolunda. Sevdiğinin ismini unutmamak için kanıyla duvara yazıyor ismini; kendisini bile unutmuş durumdayken. Onu bir daha görebilecek mi bilmiyor ama yazıyor işte. Çünkü onu unutsa tek dayanak noktası da gidecek. Dibi gözükmeyen o karanlık ölüm uçurumuna düşecek. Bir insan aşıksa bu çekilebilirdir ama aşık ve de sevdiğine ulaşamıyorsa bu acı çekilmezdir derler. İşte o dayanak noktası da bu çekilmemezlik olan bir insan neler yaşar? Aşkın büyük acılar ve zorluklarla açığa çıktığına inananlardansanız bu eser tam size göre!
Kardeşimin Hikayesi
Kardeşimin HikayesiZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2019105,6bin okunma
9/10 puan verdi
Açlık Sanatçısı da Kafka'nın diğer öyküleri ve romanlarında olduğu gibi bir umutsuzluk serüveni. Bu sefer gideceği yere asla varamayanlar, ne yaptığını bilmeden duruşmaya girenler ya da nedensiz yere böceğe dönüşünler değil bir Açlık Sanatçısı var. Kimdir peki bu Açlık Sanatçısı? Aylardır birşey yemediği gibi bu hali insanlara sergilenen bir adamdır. Kasaba kasaba dolaştırılan bu adamın da diğer tüm Kafka karakterlerinin de nasibini aldığı gibi bir sorunu vardır. Acıkamıyordur Açlık Sanatçısı. Aylardır birşey yememesine rağmen toktur. Asla da yemek yiyemeyecektir. Yine Kafka yine umutsuzluk. Kafka'nın kendine has o umutsuzluklarına alışıksanız eğer, bu okunması gereken bir umutsuzluk..
Açlık Sanatçısı
Açlık SanatçısıFranz Kafka · Altıkırkbeş Basın Yayın · 20006,1bin okunma
520 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Bir insan tüm hayallerine ulaşırsa uğruna yaşayacağı hiç bir şey kalmaz mı? Biraz da tükenmişliğin öyküsü Martin Eden; hayallerin de bitip tükenebileceğini gözler önüne seriyor. Hayallerine ulaşmak için çabalayan bir adamın sıfırdan başlayarak ilerleyen hikayesi Martin Eden. Jack London'un otobiyografik romanı. Çoğu romanında kendinden bahseden London'un belki de kendinden en çok bahsettiği romanı. Ama bir farklılık vardır: Martin Eden, Jack London'un aksine bir bireyci idi. "Martin Eden bu yüzden öldü" diyor London. Zamanla tüm hayallerini tüketir Eden. Oysa bazı hayaller sürekli bir yerlerde kalmalıdır. "Ulaşılamaz" olmalıdır. Onları değerli kılan da bu değil midir? Bir hayal için çabalanmamalı demiyorum ama Martin Eden şu soruyu sordurtuyor bizlere: Hayallerine ulaştığım zaman, yine onlara ulaşmaya çabaladığım zamanlar kadar mutlu olabilecek miyim?
Martin Eden
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202391,7bin okunma
192 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Her ne kadar kitabın arka kapağında herşeye "karşı" bir adam olarak gösterilse de C., aslında bunun da kendi içinde nedenleri olduğu anlaşılıyor. Evet Bay C. . İsme ihtiyacı var mıdır bir karakterin? Üstelik karakterin kendisi bile isimlere bu denli takılmamıza karşı iken? Bir karşıcılığın öykü değildir aslında Aylak Adam, bu karşıcılığın nedenlerinin öyküsüdür. Her ne kadar kitabın başları çok yabancı da gelse alışıyoruz Aylak Adam'a, Aylak'lığa. Aylak'lığın gerçekten de zor meslek olduğunu anlıyoruz, kitaptaki C.'nin arkadaşı olan çoğu kişi anlamasa bile. Sonuç olarak bu kitabı okuduktan sonra dünyaya bakış açınızın değişip değişmeyeceğini bilemem fakat sizleri ta derinlerden sarsacak bir kitap bu. Kimilerini Aylak'lığa özendiren kimilerini ise yarım bıraktıran bir kitap. Son not: Aylaklık: En zor meslek.
Aylak Adam
Aylak AdamYusuf Atılgan · Can Yayınları · 201960bin okunma
Reklam
160 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Jack London'un yine hayatından kesitler içeren bu sürükleyici eser insanı denizlere açılasını getiriyor. Denizci olmak ister fakat kendini korsanların arasında bulur. Midye korsancılığı yapar. Liseyi yarın bırakmıştır. Denizden gelince 4 yıllık liseyi 1 yılda bitirir. Jack London'dan bahsediyorum, hayatı öyle maceralı ki, bu kitabına da yansımış tüm bunlar.
Denizin Çağrısı
Denizin ÇağrısıJack London · Can Yayınları · 20182,543 okunma
274 syf.
9/10 puan verdi
Öncelikle şunu söylemeliyim ki popüler kültürde fazla açığa çıkmadığından fazlaca bilinen bir kitap değil Bizim Diyar. Romanın güzelliğine bakacak olursanız gösterilen ilgi ile ters orantılı oluyor. Romanda Osmanlı'nın dağılmadan önceki zamanlarındaki Selanik'teki bir ailenin öyküsü anlatılıyor. Osmanlı dağılmaya başlıyor, Balkanlar elden gitmeye başlıyor. Dolayısıyla aile de göç etmek zorunda kalıyor. Bu göç, tüm göçlerde olduğu gibi zorluklarla geçiyor. Bu zorluklar öyle iyi anlatılmış ki. Kitabı okurken sanki siz de o ailenin bir üyesi gibi hissediyorsunuz. Üstelik kitapta öyle güzel yerler var ki bu göç boyunca. Altını çizecek cümle oldukça fazla. Okumayı düşünüyorsanız eğer kesinlikle okuyun. Yaşanılan zorlukları unutuyoruz, zorlukları ve onları çekenleri anımsamak ve düşünmek için harika bir fırsat.
Bizim Diyar
Bizim DiyarSevinç Çokum · Kapı Yayınları · 2018158 okunma
400 syf.
10/10 puan verdi
Franz Kafka'nın okuduğum ilk kitabı. Gerçi 'kitabı' demek ne kadar doğru bilemiyorum. Milena'ya gönderdiği o mükemmel mektuplardan oluşuyor çünkü. Evet mükemmel. Bir insan bu kadar özgün olabilir kendini anlatmakta. Kendi iç dünyasını, varolamamasını, o sessiz isyanını öyle güzel anlatmış ki Kafka, cümlelerin altını çizmekten kitabı okuyamaz hale geliyorsunuz. Ama bence en iyisi şu: ''Yanımda yürüyordun Milena, inanabiliyor musun yanımda yürümüştün.'' Sevdiğinin kendi yanında dahi yürümesine inanamayan bu adamı okuyacaklara selam olsun, keyifli okumalar...
Milena'ya Mektuplar
Milena'ya MektuplarFranz Kafka · Can Yayınları · 202354,9bin okunma
576 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Talihsiz ve mutsuz bir kazazedenin başından geçen olaylar dizisi. Roberto adlı bu kazazedenin başından geçenler beni bir hayli duygulandırdı. Çaresizlik gibi bir acı gerçeği o denli güzel anlatmış ki Eco, hayran kalmamak elde değil. Tarihsel ögelerin betimlenmesini ve diğer ögelerin mükemmelliğinden söz etmiyorum bile. Buradan sonrasında azıcık spoiler var. Kitapta Roberto'nun Ada'ya asla ulaş(a)mamasının birçok sebebi var. Yüzme bilmemesinin yalnızca bir oyalanma olduğunu kitabın sonlarına doğru anlıyorsunuz. 0 meridyenini geride bırakacağından bir gün geriye gidecek olması Roberto'ya çok enteresan bir şey olarak gelir. Fakat hem hayal kırıklığına uğrama ihtimalinden çekindiği için hem de Ada'yı sevdiği kadına benzettiğinden dolayı adaya gitmez. Çünkü Ada'ya ulaşsa sevdiği kadına da ulaşmış olacaktır, bunu istemiyor Roberto. İstiyor ki ona asla ulaş(a)mayayım, dolayısıyla ona olan aşkım her zaman taptaze kalsın. Ulaşılamayan, uzakta kalan şeyler daha değerlidir. Onlara ulaşmayı arzu ettiğimizde, ulaşamadığımız hallerindeki gibi bulamamaktan korkarız. Başlarında tarihsel ögelerin çokluğu ile birazcık sıkıyor ancak devam ettikçe bu sıkılmaya değdiğini düşünüyorsunuz. Keyifli okumalar dilerim.
Önceki Günün Adası
Önceki Günün AdasıUmberto Eco · Can Yayınları · 2017398 okunma
Geri15
89 öğeden 76 ile 89 arasındakiler gösteriliyor.