Yine bir Tomris Uyar klasiği; belirli aynı olgular ile farklılaşan insanları değerlendirmek. Bu eserde de adından anlaşılacağı üzere bir yaz teması var. Ama bu eser diğerlerinden biraz farklı. Yaz mevsiminin teması ile insanın kendi iç dünyasına bakışını, geçmişe dönüşlerini anlatıyor. 1987 Sait Faik Öykü Ödülü'nü kazanmış bu eser, insanın iç dünyasına daha çok odaklanıyor. Kitabın her ne kadar başlarında "tozpembe yaz" teması varsa da sonlarındaki öykülere geçerken bu tema bir "iç hesaplaşma" oluyor. O çok beklenilen yaz mevsiminin insana artık sanıldığı gibi mutluluk değil, bir "tekdüzelik", bir yaz sıcağından değil de, iç sıkıntısından bunalma havası getirdiği anlatılıyor. İnsanın yalnızlık hastalığını çekmesi için illa ki yalnız kalması gerekmediğini, çevresindeki insanların soğukluğu dolayısıyla da bu hastalığı çekebileceğini ve bu hastalığa yakalanan birinin o yeni umutlarla dolu yaz mevsimini dahi çekilmesi gereken bir "zorunlulukla" karşıladığını çok yalın bir dille anlatmış Uyar. Kişinin yaşadığı zaman dilimi (o anda) yaz mevsiminde bile olsa, hayallerinde ve düşüncelerinde yaza; o umutlu mevsime yer yoksa, kıştan bile beter gelir yaz mevsimi. Bazıları da kışı sever, o da ayrı konu. Sözün özü, okunası bir öykü kitabı bu, Tomris Uyar'ın diğer eserleri gibi. Yaz mevsiminin aslında o denli parlak olmadığını (bazı insanlara göre) anlatan mükemmel bir eser.