Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Siya

Bacon matematige yabancılıgına karşın kendisinden sonra gelecek bilim anlayışının ne olacagını iyi kestirdi. Bacon'ın insanın anlama ye­ tisi ile şeylerin dogası arasında tasarladıgı mutlu birliktelik ataerkildir: Batı! inancı yenen anlama yetisi büyüsü bozulmuş dogaya hükmetme­ lidir. Erk olan bilgi ne malılükatın köleleştirilmesinde ne de dünyanın efendilerine itaatte engel tanır. Butjuva iktisadının fabrika ve savaş alanındaki tüm hedeflerinde oldugu gibi, kökenieri ne olursa olsun bütün girişimcilerin de emrine arnadedir bu bilgi. Ister kral ister tüc­ car soyundan gelsinler, bu girişimcilerin hepsi teknigi aynı dolaysız­ lıkla denetimleri altına alabilirler: Teknik birlikte gelişip serpildiği ik­ tisadi sistem kadar demokratiktir ve bu bilginin özüdür. Bu bilgi kav­ ramları, imgeleri ya da idrak etme mutlulugunu degil, yöntemleri ve başkalarının emeğini sömürmeyi, sermayeyi hedefler. Bacon'a göre bilginin hala "muhafaza ettiği pek çok şeyn aslında yalruzca birer araç­ tır: Bu durumda radyo daha ineelikle tasarlanmış bir matbaa, bombar­ dıman uçagı sahra topunun daha etkili bir biçimi, radar da daha güve­ nilir bir pusuladır. tnsanlann dogadan ögtenmek istediği şey dogaya ve insanlara tümüyle egemen olmak üzere dogayı kullanabilmektir. Başka hiçbir şeyin hükmü yoktur. Aydınlanma, kendisine karşı acıma­ sız bir tavırla öz-bilincinin son kahntılannı bile ortadan kaldırdı.
Reklam
Evcilleşme ve tarım öncesi yaşamın, ağırlıklı olarak doğayla özdeşleşme, duyusal bilgelik, cinsel eşitlik ve sağlığın hüküm sürdüğü bir yaşam olduğunu ancak şimdi öğrenebiliyoruz. Evet, insan doğamız iki milyon yıl boyunca böyleydi; ta ki, rahipler, krallar ve patronlar tarafından köleleştirilinceye kadar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Devrim terimi, çok anlamlı bir terim olarak beni şaşırtıyor. Bazen bir toplumdaki merkezi iktidar noktasının altüst olması anlamına geldiği görülüyor. Bu anlamda kullanıldığı zaman, “devrim” terimi, bir stratejik siyaset felsefesini belirttiği görülüyor, ki sakınılmasının iyi olacağını düşünüyorum. Politik müdahalenin sonucu olarak şeyler yeterince değiştiği zaman, bir devrime sahip oluyoruz. Böylece reform ve devrim arasındaki ayrım, bıktırıcı “salt reforma karşı gerçek devrim” ayrımı olmamalıdır. Onun yerine bu, bir değişimin ne miktarda ve denli derin olarak yol aldığı meselesine dönüşmelidir. Aslında devrim teriminin çoğu kez bir sancak, bir radikalizm işareti ve liberalizmden ayrılmanın bir yolu olarak kullanıldığını düşünüyorum. Böyle olunca da sormamız gereken soruları saklıyor: değiştirilmeye neyin ihtiyacı var ve o şey, değiştirilmeye nasıl ihtiyaç duyar? Bu daha somut soruları sorduğumuz zaman (evet, bir filozof, belirli bir jargonun somut olanı görme yeteneğimizi sakladığını söylüyor), doğru yoldayız demektir. Devrim mi yoksa sadece reform mu sorusundan vazgeçilir.
Reklam
Bunlar David Hume gibi empiristlerin yeterince dikkate almadığı farklılıklardı. İçgörüyü sevmek ve hatadan nefret duymak yalnızca kişisel beğeninin meseleleri değildir; bu edimler çelişik yasasina yönelik inancimiza ilişik olan "kendinden apaçıklık" aracılığıyla doğru olarak nitelendiriliyordu. Benzer bir şekilde iyilik ve kötülüğün görelilik dereceleri daha iyiyi daha kötü olana tercih etme edimlerinde veriliydi, onların doğruluğu eşlik eden “kendinden-apaçıklık” bildiriyordu. Bununla birlikte, Brentano iyilik derecelerindeki farklılıkların aynı bilimsel doğrulukla ölçülemeyeceğini kabullenmişti.
“Güçlü haklıdır.” Bunu dönemin Alman liberalleri dillendirmişlerdir.
Biberi uzatır mısınız? -Nasıl yani efendim Ağaçlar dile geldi şaşkınlıktan Tekrarlıyorum:biberi, lütfen çünkü tane karabiber olmasa,şimdi Doğu ve Batıda sona etmekte olan şey hiç başlamayabilirdi.
Tıpkı düşünceyi duyu deneyimlerinden,aklı vücuttan ve kendi kendisini de dünyadan ayırışı gibi, tarihi de doğal bilimden ve sanayiden ayırmakta ve tarihin doğum yerini yeryüzünün maddi üretiminde değil, cennetin bulutlu bölgelerinde görür.
Tek bir günün sırası gelsin diye yaşam boyu bekliyoruz.”
Reklam
Yeryüzülletişimi mi, Ulusların Çesitliliği mi? Devir değisti.Sorunun ve verdiği zararlarin nerelere kadar yayildi-ğinı ölçmek için iki örneği ele alalım. İlki dünya turizmidir.Turiz-min hem çağdaşı hem de faili olan iki yüzi var. Bir yandan yitik ül-keler özlemini ifade ediyor: Bir yolculuk çoğunlukla zamanın baş-langicina doğru yola çıkmanın, “başka bir yerde-kendi evine" dön-menin bir biçimidir; çocukluğumuz da bizi tatillerde bekler; paza-nn tekbiçimliliğinin parçalamadığı başka yaşam tarzlarına duyulanözlemi ifade eder. Ama ayni zamanda, pazari bu farkliliklarla bes-ler,ona soluksuz kalmaya başladıği bir anda işletilmeye acik yenibir alisveris alani acar ve coğu zaman güclenmesine yardım ettiğidünya esitsizliklerinden yana oynar.Turistlerle göçmen isçiler ara-sindaki statü farkini görmek yeterlidir. Kaynaklara dönüs ve bir ço-cukluk ya da baska bir bekaret arayisi da bazen en çikarci görü-nümleri almaktadır. Turizmin kültürel, toplumsal, ekolojik sonuç-larınin uzun vadede ne olacaği bilinmemektedir. İkinci örnek ise iletişim toplumudur. Bu “karışım dini"nin herseye kadir vektörleri haline gelen büyük medyalar iki tavır arasındagidip geliyor: 1) Tekbiçimlileştirilmiş ve bazı çekici,boş ve genel-gecer figürler etrafında yeniden şahsileştirilmiş bir dünya görüşünüdizi halinde yeniden üretmek;böylelikle azınlıklar marjinalleştirilirve “en çok iletişim sifir bilgidir"(R. Debray); 2)En göz alici sekil-de marjinal olan, farklılıklarına en çok gömülmüş “diller"in ve yer-leşik geleneklerin reklamını yapmak; o zaman “ortak çikar"ın laikanlamını üstlenenler marjinalleşir, çünkü skandal çıkarmamakta-
Bir varmış bir yokmuş“ derler hani: Aşkın küçük sandalı hayat ırmağının akıntısına kafa tutabilir mi! Dayanamayıp parçalandı işte sonunda... Acıları mutsuzlukları karşılıklı haksızlıkları h a t ı r l a m a y a b i l e d e ğ m e z: Ödeşmiş durumdayız kahpe felekle. Ve sizler mutlu olun yeter.
Yasanın önünde bütün vatandaşlar eşittir,ama zaten her kes vatandaş sayılmıyordu
* Birçok felsefi kavram gibi bu kavram da “Düşünüyorum, öyleyse varım,” savını ileri sürdüğü herkesçe bilinen René Descartes ile başlar. Sıklıkla cogito (1) olarak da ifade edilen bu argüman, “ Burada birşeyin özne olmsı için düşünüyor olmadı gere * Immanuel Kant, “Ben”in pozitif bir töz olduğuna dair bu düşünceye daha sonradan karşı çıkmıştır.
91 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.