Söyleyecek çok şey var, söyleyecek hiçbir şey yok aslında. Kitap bitti, aklım takılı kaldı.
Sanki senelerce beni bir bankta oturup kararlıca beklemiş bu kitap. Bu kitapta sıcak bir kan var. Hapsediyor kendine bu kitap!
Daha ilk sayfasından gözlerimin önüne dizildi her şey. İzledim adeta! Film sahnesi gerçekliğini geçtim, bir köşeden olanlara şahit oldum sanki. Dostoyevski enfes anlatımıyla bunu yaptırdı bana.
Kanın kokusu burnuma doldu, rutubet ruhumu sardı, yağmur içime içime yağdı... Sonra Raskolnikov’la ben de aç kaldım, öfke kusmak istedim bazen, bazen de hüzünlendim onun için. Yapacaklarını önceden sezmeyi denedim ki, ona yardım edebileyim zamanında. Başına buyruk, düşünceli, akıllı, üstakıllı Raskolnikov... Karanlıklarının içinde aydınlık büyüten Raskolnikov... Çözülmeseydi keşke o ilmek; keşke en başında baltanın ilmeği, en sonunda da dilinin ilmeği... Böyle mi söylemeliyim, düşünemiyorum.
Asla unutulamayacak bir eser, ASLA!
Söyleyecek çok şey var, söyleyecek hiçbir şey yok...