"Aziz Bey Hadisesi" kendi hayat firtinasinda; kendini begenmisligi, muhataplarina ust perdeden sozler soylemeyi, bilhassa kadinlarin gonlunu calmayi siar edinmis kiymet bilmezligine ragmen tamburuyla "mesk adamlarinin insan sirasina konuldugu gunlerin tozlanmis bir yadigari" olan Aziz Bey'in savrulusudur desek hata etmeyiz.
Kisi neyin pesine duserse imtihani da o olurmus ya hani o minvalde Aziz Bey de ucari, havai ve burnu havada sert mizaciyla kadinlarin bilhassa, her ne kadar resmiyette evli gozukseler de, gonulleri bos suhlarin gozdesidir. Fakat o kendini sarhos edecek bir aski arar durur gonlunce, bulur da... Zaten her sey de boyle baslayiverir. Ask diye gozunu kor eden masuga kavustugunda mektuplardaki gonul yakan ask satirlarindan ziyade bir hiclikle kalakalir ortada. Bu haliyle Aziz Bey kendini askin pesinde yaban memleketlerde suruklenir bulur ta ki dede yadigari tamburunu vesilesiyle bir parca memleket kokusu tasiyan Toros ile karsilasana kadar...
Ahh Aziz Bey sen Ayfer TUNC kaleminden damlayan nasil bir detaysin ki hem kendine kadir kiymet bilmez kibirli kisiligine kizdirirken diger yandan da tamburunun tingirtisindaki ustalikla, okurken bile mest olmanin keyfine varip saygi duyulabiliyorsun?
Hazin bir hayat hikayesi dedik ya Zeki'nin Aziz Bey'i mekanindan sokaga attigi o gece olmasaydi belki "Aziz Bey Hadisesi" de olmayacakti. Sahi o gecenin musebbibi aslinda Aziz Bey'in kaybedislerini hayati iskalayisini kadir kiymet bilmezligini, kaybettiklerini geri getiremeyecegi acisini derinden hissedisi degil miydi?
Hayat kisa; kendinize, sevdiklerinize, sevmeye sevilmeye gec kalmayin...
Keyifli okumalar...