Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Deli Petro
Rusya'da bir müddet evvel çarlık tahtını eline alan ve 1917 komünist ihtilâline kadar elinde tutan (Romanof)lardan Birinci Petro... Avrupalılar ona Büyük Petro, Türkler Deli Petro der. 1672'de doğdu, 1682'de 10 yaşında taht'a geçti ve 1725'e, 53 yaşına kadar 43 yıl müddetle tahtta kaldı. 43 senelik hükümranlığının 39 yılını Moskova çarı, geriye kalan 4. yılını da Rusya İmparatoru olarak geçirdi. Yani verdiği eser, ona, 39 sene sonra kendisini Rusya İmparatoru ilân etmek gereğini telkin edecek derecede büyük oldu.
Carlyl'a göre; millet, cansız bir çamur tabakası gibidir. Eğer bir sanatçının eline geçmeyecek olursa, sonsuza kadar şekilsiz ve hareketsiz kalır. Fakat Sezar, Napoleon, Büyük Petro, Sokrat, Hz. Muhammed gibi bir sanatçı, bir büyük adam, bir kahraman, bir peygamber çıkıp da bu çamuru eline alırsa, ona istediği şekli kazandırabilir.
Sayfa 10 - Kitap ZamanıKitabı okudu
Reklam
Dostoyevski
Ortodoks Kilisesi'ne ve Yüce İktidar'a yönelik saygısızca ifadelerle dolu mektubu çoğaltmaktan ve özel matbaaları kullanarak diğerleriyle birlikte, hükümet karşıtı yazılar dağıtmaya teşebbüsten" suçlu bulundu. Petro ve Pavel Kalesi'nde yargılanmayı bekledi; kalenin komutanı, atalarımdan General Nabokov'du. (Bu General Nabokov'la Çar Nikola arasındaki, mahkumları konu edinen yazışma hayli eğlencelidir.) Ceza ağırdı: Sibirya'da sekiz yıl ağır iş (bu daha sonra Çar tarafından dört yıla indirilmişti). Fakat mahkumlara gerçek cezaları okunmadan önce, inanılmayacak kadar zalimce bir prosedür uygulandı: Onlara vurulacakları söylendi; idamlar için ayrılmış yere götürüldüler, gömlekleriyle bırakıldılar ve ilk mahkum grubu direklere bağlandı. Gerçek cezaları ancak bundan sonra yüzlerine okundu. Adamlardan biri aklını yitirdi. O gün yaşadıkları, Dostoyevski'nin ruhunda derin bir yara bıraktı. Bunun üstesinden hiç gelemedi.
Bir gülüşün var ayakta kötü elbet burcuvalıklarinda bir dudak gül gibi Bütün ellerin sokakları aşktır senin a.petro
Deli Petro ki vasiyetnamesinde: "İstanbul'a hükme­den, bütün cihana hükümran olur. Bu bir kazıyye-ı mü­sellemedir (ispatlanmış teoremdir.) Onun için, mümkün olduğu kadar İstanbul'a yaklaşmak gerekir." derken, sa­dece Balkanlar'a veya Kafkaslar’a hükmetmeyi değil, "bütün cihana" hükmetmeyi nihaî hedef olarak göster­miştir.
Carlyle'a göre halk kitleleri,heykeltraşını bekleyen hareketsiz ve cansiz kil yiginlaridir. Fakat ortaya bir sanatçı, büyük bir insan, kahraman; bir Sezar, Napolyon, Büyük Petro, Sokrates veya Muhammed çikar ve elindeki kili şu veya bu şekle sokar. Insanlari ve kitleleri istedigi şekle sokabilir bu insanlar.
Reklam
Sarıkamış Dramı - 4
ÇARIKLI, kaputsuz, eldivensiz, atkısız Türk askerlerine karşı Rus birlikleri kıskanılacak kadar iyi giyimliydi. Hepsinin kulaklıklı kalpakları, kalın kaputları, atkıları, yün çamaşır ve çorapları, keçe çizmeleri ve eldivenleri vardı. Gerektikçe savaşçılara ısınsınlar diye votka dağıtılıyordu. İki yüz yıl önce geri, ilkel bir toplum olan Ruslar Türklerin Deli dedikleri Büyük Çar Petro sayesinde çağdaş gelişimin önemini kavramış, Ortodoks bağnazlığını yenmiş, ilerlemiş, gelişmiş, dünyanın dört-beş güçlü devletinden biri ve Osmanlının başbelası olmuştu. 35 yıl önce bu bölgeyi işgal etmiş olan Ruslar, Sarıkamış'tan Kars'a demiryolu döşemişler, Kars demiryolunu da Kafkas demiryolu ağına bağlamışlardı. Geniş, taştan karayolları, kolay ısınır, büyük, taş binalar yapmışlardı. Birliklerini kolayca ikmal edebiliyorlardı. Osmanlı ise Anadolu'yu yaşanılır kılmak için sürekli ve bilinçli bir çaba göstermiş değildi. İstanbul'a kapanıp kalmış, anayurdunu kaderine terk etmişti. İlkellik yaygın ve derindi. Temiz, titiz bir yaşama alışkanlığı edinilemediği için savaş başladı mı, hemen salgın hastalıklar baş gösteriyordu. Şimdi de merkezde Ruslarla savaşan 11. Kolorduda tifüs salgını başlamıştı. Sağ kalan olursa onları da tifüs mahvedecekti.
Sayfa 93 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
"İskitler hakkında yapılan araştırmalar bir tesadüfle başlar. XVII. yüzyılın son çeyreğinde, Sibirya'daki kurganlarda gizli kazılar yapan bazı defineciler çok kıymetli altın eserler ele geçirir. Durum I. Petro'ya ihbar edilerek eserlere el konulur ve söz konusu eserler St. Petersburg'a götürülür. Koleksiyoncular ve sanatseverler, o zamana kadar hiç görmedikleri bu değişik tarzdaki ilgi çekici eserlere hayran olurlar. Bunun hemen ardından Sibirya ve Güney Rusya'da bulunan benzer türden buluntular, bir yandan bu sanata olan ilginin daha da artmasına vesile olurken, öte taraftan da bunların, bir zamanlar Asya bozkırlarında yaşamış göçebelerin sanat eserleriyle olan benzerliğinin gündeme gelmesine sebep olurlar. Günümüzde "Göçebe Hayvan Üslubu" olarak tarif edilen bu zengin arkeolojik materyal "Bozkır Kurgan Medeniyetleri"nin tipik kültürünün başlıca ürünlerindendir."
Carlyle' a göre millet cansız bir kil tabakasından ibarettir.Eğer ona bir sanatçının eli değmeyecekse, sonsuza dek şekilsiz ve hareketsiz kalacaktır. Ama Sezar, Napolyon, Büyük Petro, Sokrates ve Hz. Muhammed gibi sanaatkâr, bir büyük adam, bir önder, bir kahraman çıkıp da bu kili eline alacak olursa, ona istediği şekli verebilir ........... Lev Tolstoy ise tamamen bunun tersini ileri sürerek şunları söylüyor: "Hayatı yaratan, olayların akışını belirleyen ve bunların özellik ve biçimini veren tek başına kişiler, Napolyonlar değil, halkın kendisidir."
Sayfa 12
Beşiktaş
İstanbul'un ilçelerinden biri olan Beşiktaş'ın tarihi eski çağlara dayanır. Bizans dönemindeki bilinen ilk adı 'İasonion'du. Ardından sırasıyla şu adları aldı: 'Sergion', 'Daphne', 'Diplokionion' ve 'Gunella'. Kimi kaynaklara göre bu adlardan biri de Türkçesi 'Taş Bebek' demek olan 'Kune Petro' idi. Bu ad, Yakşı adında bir papazın Hz. İsa'ın çocukluğunda yıkandığına inanılan ve 'Beşik Taşı' diye anılan hamur teknesi biçimindeki bir taşı Kudüs'ten getirterek semtteki bir kiliseye koydurtmasıyla ünlendi. Ve semt de bu adla anıldı. Başka kimi kaynaklara göre de 'Barbaros Hayreddin Paşa (Yalısı günümüzdeki Deniz Müzesi'nin bulunduğu yerdeydi) gemilerini bağlamak amacıyla semtin iskele olarak kullanılan kıyısına 'beş tane taş direk' diktirtmiş, işte bundan dolayı da semte 'Beş Taş' adı verilmiş, bu ad, giderek 'Beşiktaş'a dönüşmüştür. Nitekim eski Beşiktaş semti yerlileri ve gerçek İstanbul şivesi ile konuşabilenler 'Beşiktaş' derlerken hala 'i' ve özellikle 'k' harfini belirsiz, çok hafif telaffuz ederek sözcüğü 'Beşitaş' gibi telaffuz ederler.
Reklam
Petro-dolar para sisteminin ABD açısından düzgün işleyebilmesi için petrolün piyasalara akışında sorun olmaması gerekmektedir.Bu açıdan bakıldığında, birçok azgelişmiş ülkenin otoyollar yaparak otomobil kullanımını özendirmesi dolaylı olarak petro-dolar sisteminin işleyişine ve ABD dolarının rezerv para olarak kalmasına yardım etmektedir.
Sulhtan sonra İstanbul'a ilk Rusya büyükelçisi gelmiş ve padişaha Çar Petro'nun Karadeniz'in kuzeyindeki küçük Azak Denizi'nde Rus ticaret gemilerinin dolaşması için müsaade rica ettiğini bildirmiştir. II. Mustafa: «Ruslar'ı sarayı hümâyûnum içre bırakırım; amma ki Karadeniz'de cevelânlarına aslaa müsa'ade-i şâhânem yokdur» cevabını bildirmiştir.
Sayfa 419 - Cilt 4Kitabı okuyor
Onların arasında, bir de eski Türk muhibbi (!) Sinoplu Eczacı Petro Efendi vardı. Vatanın o zaman, günden güne kararan mukadderâtı karşısında kan ağlayan Türk kalplerinin dertleştiği, her meclise sokulmaya uğraşan bu nankör adama bir gün belki de gayzımı belli ede ede sormuştum: Petro, demiştim, artık İstanbul'a gitmezsin tabi, muzaffer (!) Yunan ırkı artık Türk topraklarında yaşamaz. O da sormuştu: -Siz de gitmeyeceksiniz tabi... -Niçin? -Çünkü Türklerde Türk toprağında yaşayacak ve İstanbul sizin değil, bizim olacak. O zaman, o kursağında hâlâ Türk ekmeği duran o nankör Rumun sözleri yüreğime zehirli bir hançer gibi saplanmıştı. Bu sözüne cevap vermemiş, bir daha yüzüne bakmamıştım. Bütün o ekalliyete mensûb esirler, birer sûretle kurtulup serbest hayata çıkmışlardı. İstanbul'a döndükten sonra Petro'yu başında büyük bir şapka, gözlerinde mağrur ve şımarık bir tebessümle birkaç defa görmüştüm. Yüzüme "nasıl ?” der gibi bakardı. Şimdi Yunanistan'da olduğunu söylüyorlar. Nasıl Petro Efendi, İstanbul benim değil miymiş? Ve sen burada oturabilecek mi imişsin?
Sayfa 128 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Carlyle'a göre halk kitleleri, heykeltıraşını bekleyen hareketsiz ve cansız kil yığınlarıdır. Fakat ortaya bir sanatçı, büyük bir insan, kahraman; bir Sezar, Napolyon, Büyük Petro, Sokrates veya Muhammed çıkar ve elindeki kili şu veya bu şekle sokar. İnsanları ve kitleleri istediği şekle sokabilir bu insanlar.
267 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.