Şimdi ölebilirim, artık buna hakkım var, özgürüm, hiç pişmanlık duymadan ölebilirim.  Ölümümüzün en çok acı vereceği kişi bu dünyayı benden önce terk etti.
Öldürülenin yabancı ya da akraba olması arasında herhangi bir fark gözetmen ne kadar da gülünç Sokrates. Düşünülmesi gereken tek şey, katilin cinayeti işlerken haklı mı yoksa haksız mı olduğu. Katil eğer haklıysa serbest bırakılmalı, haksızsa aynı evi ve aynı sofrayı paylaştığın biri de olsa adalete teslim edilmelidir.
Dünyaya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya’nın şahidi olmaktı.
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı.
Ama bilmek ve şahit olmak en büyük mutluluktur. Macera ise büyük bir ibadettir; çünkü O’nun eserini tanımamın başka bir yolu olduğunu görebilmiş değilim.
Bana bugün, ne yapmalı? diye sorulacak olursa, ancak, önce kendini düzeltmelisin, diyebilirim. Bir temel ilkeden yola çıkmak gerekirse, bu temel ilke ancak şu olabilir: Kendini çözemeyen kişi, kendi dışında hiçbir sorunu çözemez.