Doyumsuzum kitaplara karşı...
Bu sıralar hiç kitap okuyasım yok aslında. Kendi kitaplarıma baktım belki yüz tane vardır okunacak elimdekiler. Hiçbirisini okuyasım gelmedi. Kardeşimin kitaplığına baktım ve incecik ne zamandır da okumayı düşündüğüm bu kitabı, sabahleyin okumaya karar verdim. Başladım ama akşama kadar okuyamadım. İstek gelmedi çünkü.
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki bu bir inceleme değil ustaya / ustama saygı duruşudur. Bugün -kendi çapımda- öykü yazabiliyorsam bunun ilk ateşleyicisi üstat Aziz Nesin'dir. Çocukken oyuncaklarım evin kütüphanesinde sıra sıra duran ansiklopedilerdi. Okumayı söktükten sonra çocukluğumun ayrılmaz bir parçasıydı. Onlar varken evin dışında
insanoğlu bu dünyayı çirkinleştiren, kirleten, acı veren günahlar ve düzensizliklerden çok, güzelliği, refahı, düzeni ve ahengi sağlayan şeyleri hayal eder.
'İdraki olmayan doğru bilmez; vicdanı olmayan güzel eylemez.' demiş Fazlıoğlu.
Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere, konu biraz çetrefilli bir konu. Yüzyıllar önce Henry David Thoreau diye bir birey varmış. Günün birinde vergi memurluğu kisvesi altında, birtakım paragözler, insan eti ile beslenen devletgiller bu arkadaşın kapısına dayanır,
*Ağlamak isterdim. Yazık ki kalbimi bir çölden daha çorak hissediyordum.*
*"Seven bir ruh, gönüllü olarak itaat etmekten mutluluk duyar; ancak hiçbir şey huzuru aşksız bir itaat kadar gölgeleyemez."*
Arka Kapak..
Nobel ödüllü yazar André Gide’in Pastoral Senfoni’si, okura birden fazla dünyanın kapılarını aralayan, huzur arayan,
İnsanoğlu bu dünyayı çirkinleştiren, kirleten, acı veren günahlar ve düzensizliklerden çok, güzelliği, refahı, düzeni ve ahengi sağlayan şeyleri hayal eder.