Doğmak ya da doğmamak.
Tüm mesele bu değil.
İnsan hayatı üç evreden ibarettir. Doğmak, yaşamak ve ölmek. Bizim için doğmak ve ölmek arasındaki o zaman dilimi çok kıymetlidir. Kendimizi gerçekleştirmeye çalışırız. Peki ya bizi dünyaya gelmeden önce bizi birileri eğitmek isteselerdi? Nasıl bir dünyaya geldiğimizi anlama imkanımız olsaydı?
Şu kör Olası merhametin iki yönlü bir duygu olduğunu söylemiştim size. Bu duyguyu yerinde harcamasını bilmeyen uzak durmalı ondan. Öncelikle kalbine sokmamalı onu. Acımak Tıpkı morfinde olduğu gibi hastayı ancak başlangıçta rahatlatır acıyı uyuşturur ama kullanılan miktarın ölçüsü kaçırıldı mı ya da zamanında kesilmedi mi öldürücü bir zehir olur. İlk birkaç iğne acıyı uyuşturur, azaltır. Ne yazık ki vücudumuzun da ruhumuzun da anlaşılmaz bir alışma gücü vardır sinirler nasıl her gün biraz daha morfine ihtiyaç duyarsa duygular da Merhamete doymazlar zamanla biraz daha, biraz daha fazlasını isterler insanın verebileceğinden de fazlasını. Sonunda öyle bir an gelir ki hayır demek gerekir, hastanın Sanki o güne kadar ona hiç yardımınız olmamız olmamış gibi sizden nefret edebileceği düşünülemez bile
Merhamet, insanın ayakları üzerinde yürümesi kadar asli maddelerden birisidir. Olmadı mı, o şahıs bir ucube sayılır. Reşat Nuri, Acımak'ta bunu ne güzel anlatmıştır...
İmam-ı Nesefi hazretleri bildiriyor ki: Ana-babanın evladı üzerinde seksen kadar hakkı vardır. Kırkı sağlığında, kırkı vefatından sonradır. Sağlığında olan kırk haktan onu bedenle, onu dil ile, onu kalble, onu da para iledir.
Bedenle olan hakları:
01- Hizmet ederek rızalarını almak. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Ana-babasına hizmet edenin
“Burası benim çöplüğüm, burası benim kirli sokaklarım. Burada acımak yok, merhamet yok, sevgi yok, ağlamak yok. Burada cinayetler var, işkenceler, sorunlar var. Burada ölüm var. Burada hiç bir şey canlı kalmaz, her şey ve herkes burada ölür. Yaşayan tek şey düşüncelerdir. Onları öldüremezsin, onları toprağa gömemezsin. Onlar daima senin içinde yaşar; en karanlık anlarında ortaya çıkarlar. Seni bunaltırlar, sıkarlar, öldürmeye çalışırlar... Çabalarsın, onlardan kurtulmak için çabalarsın! Fakat nafile... Bir kere düşünmeye başladın mı, sonu gelmez. Çünkü düşünceler dünyanın en iyi katilleridir, seni anlamadan ölüme sürükler."
Acımak!Niye bana acınacak diye soruyorsun ha?Evet,acımak gerekmez,çarmıha germeli beni,çarmıha!Çarmıha ger onu ey ulu yargıç,ger ve öyle acı ona!O zaman ben,eğlenceye değil,gözyaşı ve acımaya susamışlığımdan,kendi ayaklarımla gelirim çarmıha gerilmeye!Sen meyhaneci,şu yarım şişe içkinin bana mutluluk verdiğini mi sanıyorsun?Ben bu şişenin dibinde kederi aradım,keder ve gözyaşını...sonunda buldum da.Buldum ve tadına baktım.Herkese merhamet gösteren acıyabilir bize ancak,herkesi ve herşeyi anlayan.O tektir ve yargıçtır...
"Yine" ile başlayan bir cümlenin bayatlamışlık hissini uyandıracağını düşünürken, yinelenen bunca şey arasında yeni bir şey fark etmenin heyecanını duyumsuyorum. Yinelenmenin mucizesini taptaze bir günün henüz başlangıcında, evden henüz sokağa çıkmışken lodos marifetiyle yaşadım. Üç kez yinelenen bir hapşırık, yinelenen nefeslerime
“Merhamet : “Acıma duygusu” demekse şayet Rabbimin imtihan için getirdiği dünya da kimsenin durumuna acımaya haddim olmadığını düşünürüm. Birinin başına birşey mi geldi şifa olmaya çalışırım, Yardımcı olmaya çalışırım , ibret almaya çalışırım, elimden bişey gelmezse de oturup kendi (insanoğlunun) acziyetimi anlamaya çalışırım…🌎👣🍀
TAŞRALI MÜŞTERİ : Hiç acıdığı olmaz mı ?
OTEL KATİBİ : Acımak mı ? Ne diyorsun sen ?
Bir gece otel de genç bir üniversiteli kendini tavana astı. Bütün otel ayağa kalktı. Onun tüyü bile kıpırdarmadı. Geles polislere, odamda yazımı yazıyordum, dedi;on günlük uzaktaymışım gibi hiçbir şeyden haberim olmadı, dedi. Her gece olduğu gibi, üst üste kahvelerini içti, yazısını bitirdi, uykusunu uyudu. Sabahleyin Savcı, ölünün yüzünü açıp binbir rica ile ona gösterdiği zaman şu sözü söyledi:
«Benden, merhametin öldürdüklerine merhamet beklemeyiniz!»
... Bu sözü, kulağımdan hiç gitmez.
"Ona acımak mı yoksa onu lanetlemek mi lazım ? O sadece herkes gibi olmayı istiyordu. Fakat çok çirkindi ! Normal görünen bir yüze sahip olsa, insanların en asillerinden biri olabilecekken, dehasını gizlemek ya da o dehayı, insanları oyuna düşürmek için kullanmak zorunda kaldı. Dünyayı içine alabilecek büyüklükte bir yüreğe sahipken, sonunda bir mahzenle yetinmek zorunda kaldı. Hiç kuşku yok ki Operanın Hayaleti'ne acımak lazım !
İşlediği cinayetlere rağmen, ruhu için dua ettim; Tanrı da ona merhamet etsin ! Tanrı onu neden bu kadar çirkin biri olarak yaratmıştı ?"
harikaydı.
kitap harikaydı. çok zekice yazılmıştı ve inanılmaz sürükleyiciydi. başka türlü anlatılabileceğini sanmıyorum.
Jennifer Lynn Barnes'ın kalemini çok beğeniyorum. hikayedeki detayları, karakterlerin iç dünyalarını ve kurguyu o kadar akıllıca ve kusursuz yazmış ki, kendimi oyanan oyunlara ve iddialara kaptırmadan edemedim. The