Biz dualarımız kadar varız. Ellerimizi açıp “Allah’ım!” dememiz öyle -haşa- basit bir şey değildir. Semanın anahtarıdır. Aciz olan kul ile âlemlerin Rabbi olan ve tüm eksik sıfatlardan münezzeh olan Allah arasında kurulan muhabbetin bağıdır. Bu bağı sağlam kuranlardan biri de İmam Buhari’nin annesi… Evladı hakkında Allah’a ellerini açmış ve yüce Allah onun bu duasını geri çevirmemiştir
İ𝗺𝗮̂𝗺 𝗚𝗮𝘇𝗮̂𝗹𝗶 (𝗿𝗮𝗵𝗺𝗲𝘁𝘂𝗹𝗹𝗮𝗵𝗶 𝗮̂𝗹𝗲𝘆𝗵) 𝗘𝘆𝘆𝘂̈𝗵𝗲’𝗹 𝗩𝗲𝗹𝗲𝗱 𝗮𝗱𝗹ı 𝗺𝗲𝘀̧𝗵𝘂𝗿 𝗲𝘀𝗲𝗿𝗶𝗻𝗱𝗲 𝗱𝗲𝗿 𝗸𝗶 : Ey oğul, bil ki cehalet hastalığı dört kısımdır: Bunlardan sadece biri tedavi edilebilir, diğerlerinin tedavisi ise mümkün değildir. Birincisi: Soru ve itirazları, haset ve öfkesi sebebiyle olan kimsedir. Sen ona en güzel cevapları versen, açıklasan da öfkesi, kin
Reklam
Herkes bir başkasının sağırı. Herkes kendisine benzemeyenin körü. Herkes kendisinin, ‘kendim’ derken içini doldurduğu her şey budalası. s.15 Anlamak ister gibi yapıyoruz duvarın ardındakini ama aynadaki suretimizin sarhoşuyken ne mümkün. s.16 ‘sen’ diyebilmek cevheri. s.17 “Kendimi düzeltirsem yeryüzü bir yanlıştan kurtulacak.” “Cümleler
Sayfa 91 - profil kitapKitabı okudu
"Başına gelen belaya katlanmayı beceremediği ve iradesinin zayıflığı kendisini şikayet etmeye sürüklediği takdirde insanın bu şikayeti, hiç olmazsa, Allah'a yapması daha yerindedir. Çünkü belayı veren de O, giderebilecek olan da O'dur. Kulun Allah karşısında düşkünlüğünü arz etmesi şereftir, fakat Allah'tan başkasının önünde şikayet etmek alçaklıktır. Karşısındakinin de kendisi gibi aciz bir kul olduğunu gözden kaçırarak bir insanın başkası önünde zavallılaşması, halinden yakınması çirkin bir alçaklıktır."
Sayfa 274Kitabı okudu
ESMÂ’ÜL HÜSNÂ ŞERHİ
O’nun birinci ismi, isimler sultânıdır; Her ânın, her mekânın, her cânın cânânıdır. Kur’ân’da ilk âyetin, başlangıç kelâmıdır, Her zerre “ALLAH” diye, O’nu söyler durmadan.. Vârettiği herşeyi, ayırdetmeden gören, Her şeye adâletle, hayır ve rahmet veren, Her mahlûkâ acıyan, ve çâreler gönderen, Sonsuz merhametiyle, âleme RAHMÂN dır
Selim fıtrata sahip olanlara göre, hakiki hükümran olan Zatın; aciz veya hiçbir şey bilmeyen cahil ya da hiçbir şey işitmeyen, görmeyen, konuşmayan, emretmeyen ve yasaklamayan, sevap ve ceza vermeyen, dilediğini aziz, dilediğini zelil etmeyen, hükümranlık alanının dört bir yanına elçilerini göndermeyen, hükmü altında bulunanların durumlarıyla ilgilenmeyen biri olması, bilakis onları kendi hallerinde başı boş bırakması, ihmal etmesi muhaldir/imkansızdır. Böyle bir durum beşeri hükümdarları dahi yaralayan, onlar için dahi mümkün olmayan bir durumdur ki hakiki ve apaçık hükümran olan Allah'a böyle bir halin nispet edilmesi nasıl mümkün olabilsin?! İnsan, ilk nutfe halinden başlayıp kemâl'e erinceye ve dengeli bir yapıya kavuşuncaya kadar hangi hallerden geçtiği üzerinde düşünse, kendisine bunca özeni gösteren, halden hale geçiren, evreler arasında evirip çeviren Yüce Zatın, kendisini ihmal etmesinin, başıboş bırakmasının, emir ve yasaklar koymamasının, yerine getirmesi gereken haklar olduğunu bildirmemesinin, sevap ve ceza vermemesinin o Yüce Zat'a layık olmayan bir durum olduğunu anlayacaktır. Kul hakiki anlamda kafa yorsa, gözleriyle gördüğü veya görmediği her şeyin ; tevhidin, nübüvvetin, ölümden sonraki dirilişin ve Kur'an'ın Allah kelamı olduğuna delalet ettiğini anlayacaktır.
Reklam
119 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.