Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Laleli\'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil
Nerede yaşıyoruz, hangi coğrafyada hayatımızı sürdürüyoruz? Yaşadığımız coğrafyanın anlamı nedir? Anadolu ne demektir mesela? Asya ve Avrupa'nın kıymeti nedir? Afrika ne söyler bize? Coğrafya bilinci, insan ve mekân arasındaki ilişkiyi öğretir.
Başkaldır ey halkım, intifada ey Gazze,
devrim ya Küba,
Sulh ey ikiyüzlü İran, isyan ya Mısır,
vicdanı tok Afrika
İhbar ediyorum:
Başkaldırın bu yenilmiş, kül tutmuş insanlığımıza!
Etiyopya 1896 yılında İtalyanlar karşısındaki yenilgisine dek sömürgeciliğe direnebilmiş tek Afrika ulusu olarak özel bir konuma sahip olmuştu. 1917 yılında Prens Ras Tafari iktidarı ele geçirdi. 1930 yılında Haile Selassie (Kutsal Üçlemenin Gücü) adıyla imparator oldu. Ülkesini modernleştirmeye çalıştı. 1936 ve 1941 yılları arasında İngiltere'de sürgünde kaldı. Bu sırada ülkesi Etiyopya İtalyan işgalindeydi. İngiliz kuvvetleri İtalya'yı özgürleştirdikten sonra Haile Selassie ülkesine geri döndü. Köleliği yasadışı ilan etti (1930'larda 26 milyonluk ülkede yaklaşık 2 milyon kölenin bulunduğu tahmin ediliyordu). 1930'larda Jamaika'da başlayan Rastafari hareketi, Haile Selassie'yi Afrika halklarını özgürlüğe götürecek Mesih gibi bir figür olarak görüyordu. Hem Jamaika'da hem de dünyanın farklı bölgelerinde halen Rastafari adıyla anılan takipçileri bulunmaktadır.
Günümüzde Tanzanya'nın bulunduğu Doğu Afrika topraklarının Almanlarca istilasında Afrikalılar vahşice direniş gösterdiler. Ayrıca Almanların ihracat amacıyla pamuk yetiştirme politikalarına da karşıydılar. İsyan Swahili dilinde su için kullanılan ifadeyle Maji Maji İsyanı olarak adlandırıldı (Dini otoriteler, asileri sihirli suyun kendilerini Alman kurşunlarından koruyacağına ikna etmişti). Almanlar isyanı bastırdılar. Sistematik bir biçimde köyleri, ekinleri ve yiyecek stoklarını yok ettiler. Yaşanan kıtlık sonucunda yaklaşık 200.000 kişi hayatını kaybetti.
Orta Asya, Arap fethinden önce kendi kendini yöneten bir bölgeydi. Büyük ölçüde İran'dan besleniyor olmakla beraber artan bir Türki nüfusa sahipti ve muhtelif İrani ve Türki dillerin konuşulduğu bölgede haklar yerel krallıklar etrafında toplanmıştı. Bu krallıklar Sasani İmparatorluğu' na ve fethin başlamasından bir asır önce bölgeye akınlar düzenlemiş olan Türklere bağlılardı. Ancak İranlılara, Türklere ve bölgenin doğusunda hakimiyet tesis etmiş olan Tang hanedanlığına olan bağlılıkları kağıt üzerindeydi. Yedinci asır itibariyle Türkler de Sasaniler de güçten düşmüşlerdi. Tang hanedanlığı ise daha ziyade Sincan bölgesine yoğunlaşmıştı.
Arap orduları batıda Kuzey Afrika'ya, kuzeyde Kafkasya' ya ve doğuda da İran' a ulaşmışlardı. Ordusuyla birlikte bitkin haldeki Sasani İmparatorluğu iki muharebe ve 636'daki büyük bir savaşın ardından Araplara direnememişti.
Bu çaresiz İran şahı, Çin'deki Tang hanedanlığından Araplara karşı yardım bulabileceğini ummuştu, ancak Chang'an (bugünkü Şiyan-Xian) sarayı bu talebini karşılıksız bırakmıştı. Çinlilerin bu tavrı boşuna değildi, zira Orta Asya'daki Türki topluluklarla baş etmeye çalışıyorlardı. İmparatorlukların köhnemesiyle ortaya çıkan boşluğu Arap askerleri hızlıca dolduruyorlardı.