kelimeler bir anda anlamsızlaşmış, bütün renkler değişmiştir, şekiller hep bir olmuş, gökyüzü adeta hamamın tavanı haline gelmiş; kısa, siyah, ağır, çirkin ve boğucu, ışıkların hiç birisi yanmıyor; soğuk, ölü ve donuk bir beyazlık var; ama ışık değil. tatlar da gitmiş, kokular kaybolmuş ve yüzler... ah bu yüzler! en yakınları, yakınlığın en büyük ve okunaklı yazısını silmiştir, adeta herkesi ilk defa görüyorum, görmek istemiyorum, her muhabbet ve ünsiyet, benim boğuculuğumu daha da bir ağırlaştırıyor... her şey, herkes öldü; ama cenazelerini omuzlarımda taşımam gerekir, bu iş gücümü tüketmiş, beni zavallı bir hale düşürmüştür, çok acı çekiyorum.
adeta her şeyin sonuna geldim, yokluk sınırına birkaç adım kaldı. biliyorum, arkamda hiçbir şey ve hiç kimse yok, dünyaya yüzümü döndürecek hiçbir görüşme kuruntusu içinde değilim. bu dünyada birçok renk, insan, kitap, yer gördüm, okudum, gittim ve şu anda büyük bir fuara gidip he yeri gezen, her şeyi gören ve şimdi de geri dönen adamı andırıyorum... ama nereye döneceğimi bilemiyorum, beni korkutan da budur.