sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
-senegalliler dahil değil
sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat
Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum
Şehre inerim bir sinema yağmura çalar
Otomobil icad olunur Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür...
Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum
Şehre inerim bir sinema yağmura çalar
Otomobil icad olunur Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
-Senegalliler dahil değil.
‘’Sınır çizgileri, pasaportlar, para birimleri hep uydurulmuş şeyler. Vatan denen hayali tanrıya uzanan ibadet biçimleri bunlar. Tarih boyunca değişmiş durmuş hepsi. Toprağın, suyun ya da havanın bölünmesi, bıçakla kesilmesi mümkün müdür? Değildir elbette. Öyleyse bunlar ne işe yarar? Ya da kıta sahanlığı?Karasuları? Sınır yok, sınırlar yok,
Yıllar geçmedi, yıllar eskidi
Dokunduğum yerde kalıyorum
Yaşlı bir kelebek gibi.
Yeni bir renk buldum bugün, suyun atkısı rengi
Oyuğumdan çıktım
Çıkmamı duydum
Bir süre yürüdüm yürüdüm
Hiç kimsenin ağzını dayayıp da
Suyunu içmediği bir çeşme gibi durdum
Durdum ki
Önce bir elektrik mavisi çöktü içime
Sanki bir suya anlatıldım da
Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum
Şehre inerim bir sinema yağmura çalar
Otomobil icad olunur Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
- Senegalliler dahil değil.
Son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan biri.. Bu konumu 1984’e vermiştim şimdi Göğü Delen Adam’a geçti. Zaten çok farklı gidişatlarda olsa da bu kitapları birbirine benzetip “1984’ün başka bir versiyonu demiştim” okurken..
İnsanın acizliğinin çok bariz göstergesidir bu kitap. Bir de açgözlülüğünün, para hırsının, haydut ve soygunculuğun.. Ve
içimde büyüttüğüm, beslediğim, yaşattığım hiçbir şey dış hayatla örtüşmüyor. içimde başka bir iklimde yaşayıp durmanın hüznünü sürekli duyup duracağım. ah benim kalbim!
İstanbul Senfonisi, Nâzım Hikmet'in 1934 yılında İpek Film hesabına çekmiş olduğu belgesel nitelikli bir tanıtım filmiydi. Dönemin tanıklarından olan Memet Fuat anılarında bu film hakkında şöyle diyordu: "İstanbul kentini, kentteki çağdaş yaşamı yansıtmak amacını güden bu kısa belgesel çeşitli semtlerde çekilmişti. Bir iki sahnede ablam ve ben de görünüyorduk. Ben dedemin bahçesinde kovalamaca oynarken bir topla ağacın arkasından koşarak çıkıyordum, sonra Mithat Paşa'nın bahçesinde pingpong oynayanları izliyordum. Ablamı ise salıncakta, bir de Kalamış'ta yelkenli kayığın içinde çekmişlerdi. Daha uzun süre göründüğünden onu biraz kıskanmış, ama hiç belli etmemiştim. Bu film için Mesut Cemil'in özel olarak bestelediği şarkıları Münir Nurettin söylemişti. Şarkı sözleri [Martılar ah eder, çırparlar kanat] ise Nâzım'ındı. Nedense bu ortaya vurulmuyor, sözler de Mesut Cemil'inmiş gibi davranılıyordu. Sanırım kolaylıkla yaptığı bu işleri şairliğinden uzak tutmak istiyordu.”
sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
-senegalliler dahil değil
sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
hayat
KARIN: Kocaman bir yere giriyorum. Sessiz ve aydınlık bir yer. İnsanlar oraya buraya gidip geliyorlar. Kimisi benimle konuşuyor. Ve ben anlıyorum onları. Ne güzel şey. Kendimi tam bir güven içinde duyuyorum. Birtakım yüzler ışık gibi parlıyorlar. Herkes gelmesi gerekeni bekliyor, ama hiç kimse bu yüzden kaygılanmıyor. Bu olurken, benim de bulunabileceğime söz veriyorlar.
MINUS: Neden ağlıyorsun?
KARIN: Ah, bir şey yok, gerçekten önemli değil; ama öyle bir özlem duyuyorum ki zaman zaman. Kapının açıldığı ve tüm yüzlerin gelmesi gerekene doğru yöneldiği ânı öyle özlüyorum ki.
MINUS: Kim bu gelmesi gereken?
KARIN: Bilmiyorum. Hiç kimse belli bir şey söylemedi. Ama ben Tanrı'nın bize görüneceğini sanıyorum. Kapıdan geçip odaya, bizim yanımıza geleceğini. (Susar) Herkes öylesine sessiz, öylesine durgun ki.. Ve bekliyorlar. Ya onların sevgileri... sevgileri...
Sayfa 149 - Birinci Basım: Şubat 2022, İstanbul - Kırmızı Kedi Yayınları - AYNADAKİ GİBİ
Sen beni öpersen belki ben Fransız olurum
Şehre inerim bir sinema yağmur çalar
Otomobil icat olurmuş Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür
Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihaplanır
Çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
O vakit bir sûfiyi tül darplarla gebertebilirsin
Hayat bir yanıyla güzeldir canım sende güzelsin
Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
Ne ikna edici bir intihar biçimidir şimdi göz göze gelmek
Elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevdiğim
Elbette gayet rasyoneldir attan atlamak.
Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
Belki de şair olurum ve seni de aldırırım yanıma
Bilesin; gönlümde hangi yöne açmış tek gülsün
Yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum
Şehre inerim bir sinema yağmura çalar Otomobil icad olunur Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
- Senegalliler dahil değil.
(...)
Ah İstanbul. Tarihin en kıymetli şehrisin belki ama kim bilir kaç kez insanoğlunun tecavüzüne uğradın. Seni her devirde öldürüp öldürüp tekrar yarattılar deyim yerindeyse... Ölümün tarih oldu, yeniden doğuşun medeniyet oldu. Sevgili
Ferhan Şensoy bu gerçeği tüm çıplaklığı ile ortaya koymuştur bu eserde. Özellikle Mimar Sinan ve Fatih rolleri ile karşımıza çıkan iki büyük ustanın verdiği mesajlar harikadır. Çok güzel bir eser.