"Gönlüm dolu âh u zâr kaldı..."
"Bir gönülün âh u zâr ile dolmasının ne demek olduğunu gönlü rahat olanlar anlayamazdı." (Syf 29)
Yazarın okuduğum ilk kitabı aynı zamanda yazmış olduğu son kitabıymış.
Hüseyin Nihal Atsız ın hayatı ve görüşlerinden izler taşıma özelliğine de sahip olduğu için otobiyografik bir eserdir aynı zamanda.
Muhtelif Evhamlar Kitabı ile tanıdığım, bana öykü sevdiren Ömür İklim Demir'in ilk romanı Kum Tefrikaları ile huzurlarınızdayım sayın okuyucular
Günümüz ve yüzyıl öncesinde gidip geliyoruz. Gerçek tarihi olaylarla kurgulanmış, akıcı, meraklandırıcı bir kitap
Biraz dram, biraz hüzün, biraz özlem, aşk, kaybolup giden sevdiklerimiz, kulağımızda
Daha önce okumuş olanlara bir soru sormak istiyorum:
Selim mi olmak isterdiniz, yoksa Şeref mi?
Ayşe mi olmak istediniz, yoksa Güntülü mü?
Unutmadan teşekkürler @ssTurk sen olmasan belki uzun bir süre bu kitabı okumayı erteleyecektim.
Kitap Ayşe Pusat'ın, Yüzbaşı Selim Pusat'a okuduğu bir Uygur masalı ile başlıyor. Masalı özetleyecek
Kimsenin söylemeye bile cesaret edemediği şeyi artık o hissediyordu! Sevgili "askerinin" yavaş yavaş nasıl tükendiğini, sessiz bir hüzün içinde yok oluşa doğru nasıl gittiğini görüyordu. Bunun sonunun ne olacağını iyi biliyordu. Savaş kazanan bir general olması önemli değildi. Şimdi bu yaptığının ciddiyetten uzak olduğu, bir erkeğe yakışmadığı da önemli değildi. Şimdi açığa çıkıveren çocuk ruhuyla, katıla katıla ağlıyordu. Bir yandan da mırıldanıyordu:
-Zavallı küçük arkadaşım... Benim biricik arkadaşım! Benim biricik yüzbaşım!
"Cevap ver bana !
Şimdi babamın topraklarından ,aynı zamanda genel olarak ,toprak sahiplerinin ellerindeki topraklarından söz ediyordun ,halbuki bunlar özel mülktür. .Eğer senin iki gömleğin var da benim bir tane bile gömleğim yoksa ,senin lafina göre ..benim senin gömleklerinden birini almam lazım. ..öyle değil mi ?
Yevgeni kazağın yüzünü goremiyordu ama sesinden adamın güldüğünü tahmin etti ..
"Fazla gömlegimi ben kendiligimden verirdim size ....cephede , fazla gömleğim bir yana "sırtımdaki tek gömleğimi çıkarıp verdim de kaputumu çıplak sırtıma giydim..
Yalnız ben şimdiye kadar toprağını vereni hiç duymadım. ."
.
Sayfa 129 - Altın kitaplar 1969 rusça aslı ile karşılaştırmalı.Kitabı okudu
İnsanoğludur, insanoğlu belli olmaz Yüzbaşım. Bir ağaç bin damardır, damarlarının dokuz yüz doksan dokuzu yeraltında, ancak bir tanesi dışardadır. İnsanoğlu da böyledir.
Sabah nöbet yerinde ne var ne yok, kontrol etmek ve nöbettekileri değiştirmek için, bir başka manga gönderildi. Biraz sonra yeni giden manga çavuşu, şaşkın bir vaziyette geri geldi.
" Yüzbaşım, bütün nöbetçiler şehit olmuş, ama çavuş nöbeti bırakmıyor..." dedi.
Yüzbaşı ile beraber ben de gittim. Gerçekten de çavuş nöbette idi. Bir kayanın üzerine abanmış, parmağı tetikte, gözleri açık bütün dikkati ile ileriye bakıyordu. Bir mermi alnından girmiş, arkadan çıkmıştı. Sırtı kan içinde idi. Alnından akan kan, göz çukurlarından aşağı yaş gibi damlamıştı. Önce silahını alalım dedik, bırakmadı. Yüzbaşı geldi, eliyle çavuşun omzuna dokunarak: " Sen görevini yaptın. Nöbetin bitti." dedi. Şaşırtıcı bir şey oldu. Çavuşun parmakları çözüldü, yavaşça kayıp sırt üstü uzanıverdi. Kim bilir, şehit orada hala nöbette idi...
" Allah yolunda öldürülenlere " Ölüler " demeyin, zira onlar diridirler. Fakat siz farkında değilsiniz. "