Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tehcir sırasında Amerika konsoloslarının veya diğer devletlerin temsilcilerinin Ermenilerle yakından ilgilendikleri anlaşılmaktadır. Bazı Amerika konsolosları şehir şehit dolaşarak Ermeniler hakkında tahkikatta bulunduğu gibi bazı Alman subaylarının da Halep Konya Adana tren hatları boyunca dolaşarak Ermenilere ait pek çok resim çektikleri ve bunları Osmanlı hükümetini tenkit için kullanacakları öğrenilmiştir. Hatta görevli yabancı memurların Ermeni memurlar vasıtasıyla yanlış haberler toplayarak dış ülkelerde aleyhte propaganda malzemesi olarak kullanılmaları üzerine hükümet 12 Eylül 1915'te ilgili bir vilayetlere şifre telgraf göndererek ecnebilerin aleyhte kullanılabilecekleri davranışlarına meydan verilmemesi için gerekli tedbirlerin alınmasını istemiştir.
Ben hiçbir yere ait değilim. Evim yok, her gün konuşabileceğim arkadaş grubum yok, bana ait bir şeylerle dolu bir dolabım yok, aile ocağım yok. Hatta vatanım bile yok, zira Alman vatandaşlığından çıktım, ama hiçbir yerde, İsviçre pasaportu alabilecek kadar uzun kalamıyorum.
Ayrıntı Yayınları
Reklam
Yahudiler Alman halkının sadece yüzde birini olusturdukları hâlde onlara karsı tahrikler cesaretin mi yoksa korkaklığın mı belirtisidir?
Sayfa 31 - İletişim çeviri Ali Selman 1.baskıKitabı okudu
Mann'ın eski arkadaşı Ernst Bertram'a yazdığı mektup
" Kısa bir süre önce sana 'göreceğiz' diye yazmıştım. Sen de ters bir cevap yazmıştın: 'Tabi ki göreceğiz' diye. Görmeye başladın mı? Hayır, çünkü kanlı elleriyle senin gözlerini kapalı tutuyorlar ve sen de bu 'korumayı' sadece memnuniyetle karşılıyorsun. Alman aydınları- bu ifade için kusuruma bakma, niyetim tamamıyla nesnel bir kavram olarak kullanmak- en son görmeye başlayacaklar çünkü fazlasıyla ve utanç verici bir biçimde işbirliği yaptılar ve teşhir oldular."
Sayfa 27 - İletişim çeviri Ali Selman 1.baskıKitabı okudu
Altında alınması gereken dersi alman gerekiyor olabilir. . Belki de en önemlisi Ne demek istiyorum? Olduğu kadar, bunu biliyorsunuz. Ol madığı kader, bunu da biliyorsunuz. Neden olmadığı ise hep ke dere neden oluyor ne yazık ki.
“Eğer, ölümün her an ve her yerden gelebileceğini kabul edersem, bencilliğimden gelen “şimdi ve burada”ya ilişkin tembelliğim kaybolur.” Martin Heidegger Alman filozof
Sistem YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Kızılhaç doktorlarından Colley ve Zlosisti, 3 Mart 1915'te Erzincan'dan yolladıkları raporda şunları söyler: "Tesis ve malzeme eksikliği nedeniyle tedavi yapılamamakta, Türk ve Alman hasta askerler, görülmemiş derecede bir hızla ölmektedirler. "
İstanbul Üniversitesi'nde saat 9"u 5 geçenin meşum haberi duyulmuş... Bir Alman profesör var, Hukuk Fakültesi'nde, o da duymuş, şaşırmış. Derse girsin mi, girmesin mi bir türlü karar veremiyor. O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir. Kalkar, yanına gider. Aralarında şu konuşma geçer: "Efendim, mütereddidim. Acaba ne yapsam?" "Sizde böyle büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa, onu yapın." İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak: "Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki..." der.
Sayfa 136
Dada psikolojidir, Alman hazımsızlığı ve bulanık nöbetidir; Dada edebiyattır, burjuvazidir.
Rusell:“Hegel’i okumadığını sanıyordum," diye yüklendi Wıttgenstein’a. Wittgenstein:“Okumama gerek yok. Alman kafasının ne olduğunu bilirim, bende de bir tane var. Sen Alman kafasının ne olduğunu biliyor musun? Bütün dünyayı emen, açgözlülükten gözü körelmiş bir ağızdır. Arzudan çılgına dönmıış, doymak bilmez bir bebek gibi saldırır, önüne geleni ağzını şapırdata şapırdata çiğner. Felsefe delidir, dostum. İnsanı delirten bir mikrop, bir virüs, aşkın bir hastalığız biz. Bu yüzden kendimizi ortadan kaldırmamız gerek.Gerekirse, şiddetle.
Reklam
BİR ŞAİR ETMEZ!..
- "(...)Alman da ciddidir ve İngiliz şiiri ona çok muvafık düşmüştür; entelektüel ve ulvî bir seviyede kaleme alındığı için tesirlidir. Burada oldukça büyük, gayretli, dünyayı bilen bir akıl, derin ve ince bir ruh, mükemmel bir irade vardır; yâni zeki ve aydın insanlarda övgüye değer görülen en mükemmel hususiyetler! Ama bütün bunların hepsi bir araya gelse yine de bir şair etmez!.."
Sayfa 210 - (Dichtung und Wahrheit III, 13) -Dünya Edebiyatı- Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları: 534Kitabı okudu
- "Fransız şiiriyle Alman şiiri arasındaki fark şudur: Birincisi düşünce, ikincisi ise hâl şiiridir. Fransız görüneni tasvir eder, Alman varlığı."
Sayfa 210 - (K. A. Botiger, 23.1.1804) -Dünya Edebiyatı- Kültür ve Turizm Bakanlığı yayınları: 534Kitabı okudu
İsa'nın da dahil edildiği insanlığın itici güçleri arasında o zamanlar hep Fransızlar vardı: Başta George Sand, şimdi tümüyle unutulan Cabet, Pierre Leroux ve faaliyetlerine yeni yeni başlayan Proudhon... Akşamları hep bu düşünürleri tartışırdık. Belinski'nin karşısında saygıyla eğildiği bir Alman vardı: Feuerbach. Strauss'tan derin bir saygıyla söz edilirdi.
Sayfa 13 - Yapı Kredi Yayınları
Alman ve Fransız kadını
Harp sorunun Alman kadını sporla incelmenin büyüsünü bulmuş. Lale devrinde Türkiye'ye gelen meşhur Madam Montagü, hamamda gördüğü çıplak Türk kadınlarını imrenerek överken güzelliğin en çok çehre ile ölçülmesine kızar. Bana öyle geldi ki Fransız ve Alman kadınları arasında toptan bir karşılaştırış yapılsa çıplak da Alman kazanacak, giyimde Fransız!
Sayfa 149 - Kültür Bakanlığı YayınlarıKitabı okudu
19. yüzyılın sonlarına doğru arkeologlar yalnızca Kahramanlık Çağının efsanelerinden bilinen 3 şehri günyüzüne çıkardıkları sırada, Tunç Çağı'nda Ege'de ortaya çıkmış gelişkin uygarlıklardan kimsenin haberi yoktu. İlk önce 1871 yılında, Heinrich Schliemann'ın Türkiye'deki kazıları başladı. Deli bozuk bir Alman, tüccardan bozma bir arkeolog olan bu Schliemann, Yunanların Troia'ya karşı giriştiği savaşı, adeta efsanevi bir hikaye sayan zamane bilginlerinin baskın görüşünü reddediyordu. Troia Savaşı'nın tıpkı Homeros'a atfedilen en erken tarihli destanlarda, yani Ilias ve Odysseia'da anlatıldığı şekilde gerçekten vuku bulduğundan emin olan Schliemann, daha önce Anadolu'nun kuzeybatı kıyısındaki Hisarlık'ta deneme kazıları yürütmüş İngiliz diplomat, deneyimli ve hevesli arkeolog Frank Calvert'ın tavsiyesine kulak verdi ve bu alanda geniş çaplı kazılara girişti. Nihayet 1872-1873 yıllarında emekleri meyvesini verdi ve ortaya efsanevi Troia olarak tanımladığı surlu bir Tunç Çağı kalesinin devasa kalıntıları çık­tı.
Sayfa 30 - Alfa YayıncılıkKitabı okudu
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.