Altın insanlar, teneke insanlar vardır. Bakır, kurşun, çelik... Böyle devam eder. Hepsi doğalarının kalıtımlarının öğrenimlerinin ve çevrelerinin limitlerine tabiidir.
Latin Amerika sadece altın, gümüş, kauçuk, bakır ve petrol gaspından çekmedi. Onun belleği de gasp edildi. Nereden geldiğini bilemesin ve nereye gideceğini kestiremesin diye belleğini çaldılar.
Sevdiğim iyi bir çarksın sen, ama çalışırken, parmaklarının arasında sadece bakır, altın, gümüş olduğunu zannediyorsun; benim dehamın hayat verdiği bu madenlerin canlı bir bedenin nabzı gibi attığını hissetmiyorsun! Bu yüzden, eserlerin ölünce sen ölmezsin!
Sayfa 12 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Altın insanlar, teneke insanlar vardır. Bakır, kurşun, çelik... Böyle devam eder. Hepsi doğalarının, kalıtımlarının, öğrenimlerinin ve çevrelerinin limitlerine tabidir.
Siz bu şiddetli imtihana girmek ve inceden inceye sizi kaç defa "Altın mı, bakır mı?" diye mihenge vurmak ve her cihette sizi insafsızca tecrübe etmek ve nefislerinizin hisseleri ve desiseleri var mı yok mu üç dört eleklerle elenmek; hâlisane, sırf hak ve hakikat namına olan hizmetinize pek çok lüzumu vardı ki kader-i İlahî ve inayet-i Rabbaniye müsaade ediyor.
Altın insanlar, teneke insanlar vardır. Bakır kurşun, çelik... Böyle devam eder. Hepsi doğalarının, kalıtımlarının, öğrenimlerinin ve çevrelerinin limitlerine tabidir.
Sıcak bir Asya gecesi: Damların yan duvarlarına dayanarak, gizli gizli konuşan ve doğacak bakır bir ayı bekleyen siyah zülüflü, kırmızı dudaklı, altın ve mercan gerdanlıklı kadınlar... Alçak bir gece semasına serpilmiş büyük yıldızlar...
√ FAZLASI VAR EKSİĞİ YOK √
Kazancın şevkinden haram haneye
Kaç yetim kaç öksüz bahtı ekledi
Şahsına münhasır o kalhaneye*
Kaç ana kaç baba ahtı sakladı
El kadar Bebe'den yaşı yetmişe
Tabiatı bir nişanlı kız gibi güzel ve bakir görmek isterseniz bir ilkbahar günü oraya gidin; yüreğinizde kanayan yaraların acısını dindirmek isterseniz bir güz günü oraya gidin yine; ilkbaharda aşk olanca hızıyla göklere kanat açar orada, güz günlerinde insan bu dünyadan göçüp gitmiş olanları düşünür. Hasta ciğer şifalı bir serinlikle dolar, bakışlar kendi sessiz yumuşaklıklarını ruha geçiren altın rengi otların yumağı üstünde dinlenir. O sırada, İndre ırmağındaki çağlayanların üstüne kurulmuş değirmenler, bu ürpertili vadiye bir ses kazandırır.
İngiliz estetiği ona her zaman Noel süslerini hatırlatırdı: altın yaldızlı harflerle süslü vitrinleriyle, kırmızı telefon kulübeleriyle, otobüsleriyle, bakır rengi kapı tokmaklariyla ve komik şapkalı polisleriyle Londra pahalı bir parfüm, bir arya ve çam ağacının dibine bırakılmış hediye paketleri gibiydi.