Saygı değer efendiler, günlerce zamanınızı alan uzun ve ayrıntılı sözlerim, en sonunda tarih olmuş bir dönemin öyküsüdür. Bunda ulusum için ve yarınki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek kimi noktaları belirtebildiysem, kendimi mutlu sayacağım.
Burada söylediklerimle, ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun bağımsızlığını nasıl kazandığını; bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayalı ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.
Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri yaşanan ulusal yıkımların yarattığı bilincin ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu Türk gençliğine emanet ediyorum.
Tüm bunlar aslında evrimin bir hatası. Biyokimyasal sitemimiz nesiller boyunca mutluluğumuzu değil, sağ kalma ve üreme ihtimalimiz arttıracak şekilde evrildi. Biyokimyasal sistemimiz, sağ kalmaya ve üremeye yardımcı olan davranışları haz veren duygularla ödüllendirir. Bunlar sadece geçici hilelerdir. Açlık hissinden kurtulmak ve keyifli orgazmların tadını çıkarmak, yemej ve eş bulmayı gerektirdiğinden mücadele ederiz. Ancak haz veren duygular ve keyifli orgazmlar çok uzun sürmez, o anları tekrar yaşamak istiyorsak dışarı çıkıp daha fazla yemek ve eş aramamız gerekir.
Sıradışı bir mutasyon, tek bir fındıklar sonsuz keyif duyabilen bir sincap yaratabilseydi ne olurdu? Teknik olarak sadece sincabın beynini yeniden düzenlersek mümkün olabilir bu. Kim bilir belki de şanslı bir sincap milyonlarca yıl önce bu deneyimi gerçekten yaşamıştır. Öyleyse bile, o inanılmaz mutlu sincabın çok kısa süren hayatının sona ermesiyle bu sıradışı mutasyonda ortadan kalkmış olmalı. Mutluluktan bulutların üzerinde yaşayan bir sincap, bırakın farklı eşler aramayı daha fazla fındık bulmak için bile çaba harcamayacaktır. Halbuki beş dakika sonra acıkan rakip sincapların daha uzun süre hayatta kalma ve genlerini bir sonraki nesile aktarma şansı yükektir. Kazançlı işler, büyük evler güzel eşler gibi edinmek istediğimiz fındıklar, tam da bu sebepten bizi uzun süre tatmin edemezler.
Deylem vadilerinde
İlkbaharda
Ölü güvercinler bulunur
Kar Beyazlığında.
Söylenenlere göre
Sevgilerinden ötürü
Öldürürlermiş birbirlerini.
Ve boyunlarında
Kandamlalarından
Bir zincir taşırlar parlak kırmızı
Taug al-Hamama, "Güvercin Gerdanlığı".
Uykuda ya da uyanık, çalışırken ya da yemek yerken, içeride ya da dışarıda, banyoda ya da yatakta... kaçış yoktu. Kafatasınızın içindeki birkaç santimetreküp dışında, hiçbir şey sizin değildi.
Askerî konuşlanış suyun duruşu gibidir, su yüksekten aşağıya doğru akar, Askerî konuşlanış da [düşmanın] güçlü tarafından sakınıp zayıf tarafına saldırmaktır; su nasıl ki yerin şekline uyarak aşağı doğru akarsa savaş da düşmanın durumuna göre zaferi tayin eder.
Nasıl ki suyun sabit bir şekli yoktur, savaşta da tek bir konuşlanış yoktur. Düşmanın değişen hareketlerine rağmen muzaffer olana akıllı komutan denir. Bu tıpkı beş elementin döngüsü, mevsimlerin değişmesi, günlerin kısalıp uzaması, ayın doğup batması gibidir.
Çünkü beyaz adamın gerçek tanrısı, kendisinin para adını taktığı yuvarlak metal ve ağır kağıttan başka bir şey değildir.
Bir Avrupalı'ya sevginin tanrısından söz edecek olsan, yüzünü buruşturur ve güler. Senin düşüncenin yalınlığıyla alay eder. Ama pırıl pırıl bir yuvarlak metal ya da koca bir ağır kağıt uzatacak olursan, o an gözleri parıldar ve dudaklarının arasından salalar akar. Onun sevgisi paradır., tanrısı paradır. Onlar, yani beyazların tümü uykularında bile bunu düşünürler
Eğer ki mutluluğu geçici hazlar olarak tanımlar ve daha fazlasını deneyimlemeyi arzularsam, bitip tükenmeyecek bir arayışa girmekten başka çarem olmayacaktır. Onlara eriştiğim anda da kolayca yok olacaklardır, geçmiş hazların sade anıları beni tatmin etmeyeceğine göre sürekli yeniden başlamam gerekecektir. Bu arayışla yıllar boyu devam etsem de, sürdürülebilir kazanımlara asla ulaşamayacağı m gibi daha fazla haz arzuladıkça daha stresli ve doyumsuz olmam kaçınılmazdır. İnsanlar gerçek mutluluğa erişmek için haz arayışlarını hızlandırmamalı aksine yavaşlatmalıdıe.