Leyla üniversite öğrencisiydi. Ama bu çimlere uza- nan, neşeli ama niye neşeli, fikirdayan, özgüvenli, geleceği- ni planlayan, hocalarına tapan, gerçek hatlı hiçbir duygula nımı, ıstırabı olmayan, şekil almayan sadece hız alanlardan değil; öbüründen: kül dökülmüş gibi ışıksız, umutsuz, hafif aralık ağzından üst dişleri görünen, kötümser ama niye kö- tümser olduğu belli, ham o kadar ham ki en iyisinin bile ol- ması çok çok zaman alan ve bu zamana onunla şüphesiz ki benzeri olmadan tahammülün mümkün olmadığı gençler. Her şeyi çok yavaş, çok geç, çok eksik ve ıstırap çekme ih- timali kalmadığı zaman öğrenecek olanlar. Vaktinden evvel hem de çok evvel olmanın ıssızlığı başka bir şey ile ölçül- mez. Her geçtiği zaman koridorunda başka bir tenhalık, her zaman boşluğunda çok az geçildiği belli izsiz, işa- retsiz loşluk. Her zaman bölümünde zamana hiç değmediği- itelediği ni, zamanı yaşayan, tüketen, öğrenen ve diğer periyoda ge- çenler gibi bir birbirine değme, yaşadığının farkındalığı ol- madan hep kendi içine gömülü bir sır olarak kalmak. Ço- cuklukta ve ilk gençlikte bu hallerin, bu hep önde ve sıçra- yışlı, havalı gidişlerin, bir parıltı olduğu sezilir ve bir mem- nuniyet duyulur. İnsanların da, hayatın da, her şeyin de ter- cih ve tüm düzeninin doğal akışa göre ve bunun bildik insan hallerine göre olduğu çok geçmeden anlaşılınca her bilinen, görülen, farkına varılan yeni bir sır olarak saklanması zo- runlu bir bedeni ve zihni yük olarak bu yol heybesine atılır.