Aziz dostum Bahtiyar Vahapzade'ye;
Kuşluk vaktine kadar geceler boyu
Savrularak okuduğum yine Şehriyar.
Ala ceylanlara benzer hep Azerî türküler
Dinlediğim tar.
Ayrılmaz başımdan, bırakmaz beni artık
Selâmsız sabahsız bir efkâr.
Ve yüreğim bin yıllık destanlarla tutuşur
Büyür Azerbaycan kadar
Azerbaycan: Dedem Korkut şafağı...
Mübarek dilimi
Birinci bölümde bahsettiğim zevki o zaman duymaya başladım. Hele subay vakasından sonra oraya gitmeden edemez oldum, çünkü subaya en çok Nevski’de rastlıyor, onu inceliyordum. Daha çok tatil günlerinde gelirdi. Gerçi o da generallere, kodamanlara yol veriyor, aralarında hoşhoş gibi, sokula sokula dolaşıyordu, ama bizim gibilere, hatta daha da
İfadetü'l-Meram
Kur'an-ı Azîmüşşan bütün zamanlarda gelip geçen nev'-i beşerin tabakalarına, milletlerine ve ferdlerine hitaben Arş-ı A'lâdan îrad edilen İlahî ve şümullü bir nutuk ve umumî, Rabbanî bir hitabe olduğu gibi; bilinmesi, bir ferdin veya küçük bir cemaatin iktidarından hariç olan ve bilhâssa bu zamanda, dünya maddiyatına ait pek
Tasdik etmenin topluluk ismi olan "Yes, we can" performans toplumunun pozitif karakterini dile getirir. Yasak, emir veya kaidenin yerini proje, girişim ve motivasyon alır.
Yurdumuzda en çok çekenler, dert içinde, bela içinde olanlar kadınlarımızdır. Yüzyıllar boyu onların başlarına gelenler hiç kimsenin başına gelmemiştir.
Bazı yerlerde kara çarşafa sokmuş umacı etmişiz. Gözünden, gözünün kirpiğinden başka yerlerini göstermesine izin vermemişiz. Askere gitmiş, dokuz yıl, on yıl, kucaklarına bıraktığımız çocukları