Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Perde aralandığında,tam da buna uygun ironiyle tasarlanmış dekorla karşılaşmıştık. O ses, tanıdığımız bildiğimiz bir sesti ama yok öyle değildir işte… Orhan Veli canım basbayağı… Uzun boylu zayıf avurtları çökmüş, mırıldanır gibi konuşan…Tatlı tatlı alay eden her şeyle, gündelik yaşamdan bulup çıkardıklarını söyleyen, dalga geçer gibi konuşan ama Hüzünlü mü hüzünlü,acısını,sıkıntısını içine akıtan ’’işte böyle olur şair yaşamı!’’ dedirten.Bir telaş bir sevinç içimdeki…Sahnede Orhan Veli… Uyuşamayız, yollarımız ayrı; Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi; Senin yiyeceğin kalaylı kapta; Benimki aslan ağzında; Sen aşk rüyaları görürsün, ben kemik Ama seninki de kolay değil, kardeşim; Kolay değil hani; Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü. …diyecekti birazdan bize. O gördüğümüz kartondan iki kedi değildi, yalan! Biri ciğercinin kedisiydi işte. Öyle çaresiz mahzun,üstelik komik bakıyordu. Yaşama telaşından,açlıktan gözlerinin feri sönmüş;ciğer kokusu alınca irkilen kulakları…Kimi kandırıyorsunuz çizimdir bunlar diye…Sonra bitti gösteri. Selama geldi Orhan Veli. Bir alkış,bir alkış…Şiirlerimi alkışlayalım,kendini mi,yoksa oyuncu kedilerini mi?
Hepsinin ötesinde o senin uygarlığın, o sensin. Çoğu zaman nefret etsen ya da gülsen de, uzun bir süre ondan ayrı kalırsan mutlu olamayacaksın.
Pdf
Reklam
Memê Alan bir şelaledir. Pamuk gibi bembeyaz bir sudan, kar gibi temiz, aslan kükremesi gibi heybetli bir şelale. Altına gir ve yıkan, bedenin bütün kirleri önüne kattığı gibi alıp götürsün. Suyundan iç, yanına sokulup dinle onu,kulaklarını duru müziği ve ezgisiyle doldur, sesinin uğultusundan korkma, insanın canını yakmaz.
Sayfa 64 - ithakiKitabı okudu
Semaver
“Ali nihayet uyandı. Anasını kucakladı. Her sabah yaptığı gibi yorganı kafasına büsbütün çekti. Anası yorgandan dışarıda kalan ayaklarını gıdıkladı. Yataktan bir hamlede fırlayan oğluyla beraber tekrar yatağa düştükleri zaman bir genç kız kahkahasıyla gülen kadın mesut sayılabilirdi. Mesutları çok az bir mahallenin çocukları değil miydiler? Anasının çocuğundan, çocuğun anasından başka gelirleri var mıydı? Yemek odasına kucak kucağa geçtiler. Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu. Semaver, ne güzel kaynardı! Ali semaveri, içinde ne ıstırap, ne grev, ne de kaza olan bir fabrikaya benzetirdi. Ondan yalnız koku, buhar ve sabahın saadeti istihsal edilirdi. Sabahleyin Ali’nin bir semaver, bir de fabrikanın önünde bekleyen salep güğümü hoşuna giderdi. Sonra sesler… Halıcıoğlu’ndaki askeri mektebin borazanı, fabrikanın uzun ve bütün Haliç’i çınlatan düdüğü, onda arzular uyandırır; arzular söndürürdü. Demek ki, Ali’miz biraz şairce idi. Büyük değirmende bir elektrik amelesi için hassasiyet, Haliç’te büyük transatlantikler sokmaya benzerse de, biz, Ali, Mehmet, Hasan, biraz böyleyizdir. Hepimizin gönlünde bir aslan yatar.”
Hayvanlar Mahkemesi
Sabaha bir saat kalmış. Neredeyse gün ışıyacak. Elimde kalem, önümde kağıt, gözlerim kapanıyor, başım göğsüme düşüyor. Bir duman içinde kalıyorum. Sonra kendimi bir ormanda buluyorum. Bir kaç geyik: – İnsaaan, insaaaan…. Koşun kardeşler, burada bir insan var!.. diye bağırıyor. Ormanın içinden, her ağacın arkasından bir hayvan
Elaji gözlerini kapadi. Aslanin ovada avlandigi gibi yapmisti. Aslan ondan daha hizli koşan ceylanin peşinden koşmazdi. Uzun otlarin arasinda hareketsiz beklerdi. Ta ki ceylan onun yakinindan geçene kadar...
Sayfa 346 - sonsuzKitabı okudu
Reklam
Öğretmen emeklisi: «Köylüyü bu kadar öğrendin de hâlâ Meclis'e neden giremedin. Aklım ermiyor!» «Ben köylüyü öğrenemedimki. Yalnız işin bu pratik yanını öğrendim, o kadar. Bu sefer, daha seçimlerin lâfı edilmeden, çıkacağım köylere. Karış karış dolaşacağım bölgemi, tanımadığım tek seçmen kalmayacak!» Öğretmen emeklisi, lâf olsun diye
Michael Ondaatje
--Köpek tıraş ederken babama nasıl yardım ettiğimi hiç anlatmış mıydım sana, diyerek gülüyor Clara. Gerçek bir öykü bu. Babam avlanmayı çok severdi. Dört tane av köpeği vardı. İsmi yoktu köpeklerin. Hep ortadan kayboldukları için onlara numara vermiştik. Yaz gelince avcılar birbirlerinden köpek çalarlar. Köpeklerinin çalınacağı korkusu, babamı çok
Sayfa 92 - Can Yayınları _ 2003Kitabı okudu
“Yükünü tutmuş bir tüccar olan Bruno Crespi'nin aslan ağızlı gişeleri olan tiyatroda oynattığı canlı resimler ise, Macondoluları çok öfkelendiriyordu. Çünkü bir filmde ölüp gömülen ve ardından seyircilerin gözyaşı döktüğü biri, bir sonraki filmde yeniden canlanıyor ve bu kez Arap kılığında ortaya çıkıyordu. Oyuncuların başlarına gelen felaketleri
672 öğeden 661 ile 670 arasındakiler gösteriliyor.