Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Süpermen Türk olsaydı pelerinini kesin anası bağlardı.
Sevgi kültürümüz iyidir, ama zamanla iş, sevmekle aşırı korumayı karıştırmaya gelmiş. Dikkat edin yabancı çocuklara, otelde beş-altı yaşındaki Alman çocuk alır yemeği hapur hupur üstüne döke döke yer. Bizim on yaşındaki Türk çocuğun yemeğini babası alır, anası yedirir, teyzesi de ağzını siler. Çocuk otuz beş yaşına gelir, hâlâ ana, baba, teyze çocuğun peşinde yemek yedireceğiz diye koştururlar. Bu nasıl bir korumacılık, kollamacılıktır. Kendi hayatını yaşayamayan insanlar çocuklarının hayatını yaşar. Süpermen Türk olsaydı pelerinini kesin anası bağlardı. Bir de uçarken arkasından bağırır: —Varınca çaldır oğlum. Bırak uçsun artık!
Sayfa 11 - önsözKitabı okudu
Reklam
Boyun eğici veya bağımlı (sürekli memnun etmeye çalışan) bir ilişki sistemi içinde büyüdüysen ve zamanla kendini böyle algıladıysan; aşırı fedakârlık yapacağın, sürekli ilgi talep edeceğin sorumsuz, benmerkezci ve soğuk birini seçmen tesadüf olmayacaktır. Neden mi? Çünkü bildiğin tek ilişki şekli budur ve bildiğin her şey, bilmediğinden daha tanıdık ve güvenilir gelir sana... Unutmamak lazım ki bu ilişki sistemi anne-baba tarafından kurulur. Ve çocuklar farkına varmadıkları sürece ölene kadar bu senaryonun aktör/aktristi olur.
Sayfa 34 - Mona Kişisel Gelişim
Prof. Dr. Byron Norton’un çok meşhur bir sözü vardır: “Bir çocuğun üç ebeveyni vardır; birisi annesi, diğeri babası üçüncüsü ise anne ile baba arasındaki iletişim/davranış. Bu üçüncü ebeveyn çok etkilidir.” İşte çocuktan bu üçüncü ebeveyni saklayamazsınız. O, tüm çıplaklığı ile hep kendini ortaya koyar. Çocuğun üçüncü ebeveyni olan anne babanın evliliğinde, çocuk yavaş yavaş olup biteni yakalamaya başlar: “Anne, babama niye sarılmıyorsun?” “Baba, annemi neden öpmüyorsun?” “Anne, babamla hiç konuşmuyorsun!” “Baba annemle hiç şakalaşmıyorsun.” “Neden beraber uyumuyorsunuz?” “Neden el ele tutuşmuyorsunuz?” Ve daha nicesi... Ve sen “Bu onların iyiliği için” adı altında bu sahneyi sürdürdükçe, onların evliliğe olan saygısı, güveni, inancı zedeleniyor. “Buysa evlilik, evlenmek çok da gerekli değil”i düşünmeye başlıyor.
Sayfa 199 - Mona
“Anne-baba, çocuğun duygularını zayıf ve değersiz olarak nitelerlerse, çocuk kendine özgü olandan utanmayı öğrenir. Böylece anne-baba, kendiler için tehdit olarak gördükleri bir şey için çocuğun suçluluk duymasını sağlamış olurlar. Bunun sonucu ise çok derinlere kök salan bir kendilik değeri yitimidir.”
Sayfa 46 - ÇitlembikKitabı okudu
Sonra da şikayet ederiz, bensiz hiçbir şey yapamıyor diye :)
Dikkat edin yabancı çocuklara, otelde beş-altı yaşındaki Alman çocuk alır yemeği hapur hupur üstüne döke döke yer. Bizim on yaşındaki Türk çocuğun yemeğini babası alır, anası yedirir, teyzesi de ağzını siler. Çocuk otuz beş yaşına gelir, hâlâ ana, baba, teyze çocuğun peşinde yemek yedireceğiz diye koştururlar. Bu nasıl bir korumacılık, kollamacılıktır.
Sayfa 17 - Elma YayıneviKitabı okudu
Reklam
Bir ailenin hayatı ne kadar kötü gitse, gene de ana baba insana düşman, yabancı olmaz.
Sayfa 102 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 21.BasımKitabı okudu
Başarıyla okumuş oğullarını Amerikada bir yabancı kıza kaptırmaktan korkan anne-baba kendilerince "münasip" biri ile evlendirmek istiyorlar.Gençlerin birbirini tanımaları, konuşup sohbet ederek yakınlaşmaları ne kız ailesi ne de erkek ailesi tarafindan önemseniyor.Neden dersiniz? Çünkü kendi evlilikleri de muhtemelen görücü usulüyle oldu. Evlenmenin bireysel bir seçim, biyolojik-psikolojik-sosyoekonomik ve ruhsal bir uyum meselesi olduğu farkındalığına sahip değiller. Neden bu farkındalığa sahip değiller? Çünkü Korku Kültürü'nde oluşan yaşam şablonu içinde CAN yoktur:sosyal roller ve YÜZ vardır. Ve büvüklerin verdiği karar hem de oğlanın kaderini belirler.
Sayfa 128
Baba, sen nesin biliyor musun? Sen iyi falan değilsin. Sen artık kimseyi yakamayan sönmüş bir cehennemsin.
Sayfa 528 - PegasusKitabı okudu
İyi bir aile kızı erkeğin bedeninin nasıl göründüğü konusunda hiçbir fikre sahip olmamalı, bir çocuğun dünyaya nasıl geldiğini asla bilmemeliydi, çünkü melek sayılan genç kız sadece el değmemiş bedeniyle değil, aynı zamanda saf ve "tertemiz" ruhuyla adım atmalıydı evliliğe. O tarihlerde bir genç kız için "iyi yetiştirilmiş" denildiğinde bu, tama­men "hayata yabancı" anlamına gelirdi ve o dönemde ha­yata böylesine yabancı olmak, bazen kadınların yaşamla­rı boyunca sürerdi. Bu konuda anlatacağım tuhaf hikayeyi bugün bile hatırladığımda gülerim. Teyzelerimden biri evlendiği gece saat birde birdenbire baba evine gelip kapıyı yıkarcasına çalmış ve evlendirildiği o korkunç ada­mın yüzünü bir daha görmek istemediğini haykırmış, çünkü o çılgın ve kaba herif ciddi ciddi teyzemin elbise­lerini soymaya kalkmış ve teyzem kocasının "hasta" ve "ahlaksız" arzusundan kendisini zor kurtarmış.
Sayfa 103Kitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.