Yıllar önce okuduğum başka bir kitaptı sanki. En az yirmi yılı var. Ben değiştim, dünya değişti…
Bana bugünümüzü, sanal dünyadaki “mutlu”, “varlıklı”, “mükemmel” insanlar/ailelerle verilen idealin peşinde, bir türlü tatmin olamayan, mutsuz, saldırgan, haset halimizi hatırlattı. Mükemmel ol, müthiş bir aşkla ayakların yerden kesilsin, harika bir eş bul(bu şart!!), dünya ‘güzeli’ çocukların olsun(bu da şart), şık giyin, bakımlı ol, spor yap, kendini sev, sağlıklı beslen, sahip ol….En kötüsü de bunların hepsinin senin elinde olduğu aldatmacası!!! Olmuyor mu o halde gerçekten istemedin, yeterince çabalamadın, kaybedensin!!!Toplumun, sağlık, hukuk, eğitim koşullarının, içine doğduğumuz ailenin, yaşadığımız çevrenin, iklim değişikliğinin, sağlıklı gıdaya/temiz havaya ulaşamamızın… hiçbir etkisi yok!!! Her şey senin yüzünden/sayende!!!
Bize hazır verilen, adımıza kurulmuş tüketime yönelik, olması neredeyse imkansız hayallerin peşinde koşup durmak…Anlamsız değerlerle donatılmak….
Flaubert romantik edebiyatı mahkum eder. Ve burjuva ahlakını…
Emma bambaşka bir yaşam hayal eder Charles’la evlenirken. Hatta mutludur. Ama bir süre sonra, onu sevmediğini, her günün birbirine eş, tatsız,coşkusuz, rutin geçeceğini hissedince…Romanlardaki zengin yaşamlar ve büyük aşklarla beslenir. Gerçek olmaları için çabalar…
Üzerine okuma yapmak gerek. O dönem için anlamı, toplumsal yapıya etkisi v.b. Bu anlamda bir kırılma noktası, oldukça önemli bir roman.
Dili samimi ve yalın. 9️⃣