Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hırslı korna sesine tepki olarak Alper, dikiz aynasından arkaya bakıp, yakası açılmadık bir küfür savurdu. Sevgilisini nadiren böyle gören, kavgadan, tartışmadan hiç hazzetmeyen, bu gibi basit meselelerin felaketle sonlanacağını düşünen ve haklı da olsa alttan alan Sedef gülmeyi derhal bıraktı, gerilmişti. "Aşkım tamam sakin," dedi Alper'in elini tutup. Alper âni bir kalkış yapıp önündeki aracı solladı. "Aslında güzel bir sopa yaptıracaksın," diye düşündü asık bir suratla, "üzerine de lsn't it Good Norwegian Wood yazdıracaksın..." "Korkuyorum valla senden," dedi Sedef, "kavga etsek bana da mı böyle davranacaksın?" Alper bakışlarını yoldan ayırmadan, yerini ezbere bildiği düğmeye karanlıkta dokunur gibi Sedef'in elini alıp dudaklarına götürdü. Dudakları daldan dala seken bir serçe gibi gezindi kızın parmak uçlarını. "Sana asla böyle davranmam," dedi âni bir manevra ile Kuzguncuk tabelasından sola dönerken. Hafifçe savrulan Sedef, kendisinde bir fikrisabite dönmüş düşüncesini yineledi: "İlkeler vardır, ilke olarak birine zarar vermemeyi benimsemediysen gün gelir bana da zarar verebilirsin."
Sayfa 206 - Sözler: Korularında açan bir çift kırmızı gülüKitabı okudu
Hele Galata demek meyhane demektir. Oradan ta Karadeniz Boğazı'na varınca her iskelede meyhane bulunur, amma Ortaköy, Kuruçeşme, Arnavutköy, Yeniköy, Tarabya, Büyükdere ve Anadolu tarafında Kuzguncuk, Çengelköy, Üsküdar ve Kadıköy'de tabaka tabaka meyhaneler vardır.
Sayfa 16
Reklam
1915 yılı Nisan ayında İstanbul'daki Anadolulu Ermenilerin tehciri başladı. Ben zaten askerdim. Mayıs ayında memleketten mektup gelmedi. İki kez cevaplı telgraf çekildi, cevaplanmadı. Üçüncüsünde "Burada değiller, bilinmeyen bir yere yollandılar," diye cevaplandı. Dedem Melkon seksen sekiz yaşındaydı. Annem Nanik elli beş, çocuklarım, Nurhan altı, Maranik dört, Arahit iki, Haço dokuz aylık, karım Voğıda yirmi dokuz yaşında. Bunlar nasıl yürüdüler? Dedem Suazeg çeşmesine kadar gidemezdi. Gahmıhlı Kürt Temer gelmişti. Lusnikler'in, bizim kuzenin halasının çiftçisiydi. Ben bildim bileli onların evinin çiftçiliğini yapıyordu. Bizim kadar Ermenice bilir ve konuşurdu. Getirdiği habere göre, Ermenileri 4 Haziran'da köyden çıkartmışlar. Demişti ki, evlerinin kapılarını, kilise kapısı gibi öpmüş ve ayrılmışlar. Evinizde, sizden birisi ölse, siz de birlikte ölmez misiniz? Artık çalışabilir misiniz? İşlerinizi, içeri dışarı sürdürebilir misiniz?.. Ben askerdim, emir altındaydım. Bırakırlar mıydı ki oturayım? Akşama kadar ortada olmak zorundaydım. Ordunun askeri arabalarına ekmek saymak, öküzlerin yürüyüşüyle ekmek yetiştirmek durumundaydım. Haydarpaşa'daki sevkiyata, Çanakkale veya Anadolu cephesine giden askerlere, Kadıköy'deki, Kuzguncuk'taki depo alaylarına, Haydarpaşa Hastanesi'ne...
Artık ben de tüm ailem gibi İstanbul'da, İstanbul'u özleyenler kervanına katılmıştım. Fakat onlarınki gibi sadece bir yakayı ya da parlak maziyi özlemek gibi bir şey değildi benimki, belki de hastalıklı bir şeydi. Anadoluhisarı'nda Beyoğlu'nun coşkusunu, Beyoğlu'nda Fatih'in maneviyatını, Üsküdar'dan vapura bindiğim anda Anadoluhisarı'nı, Kuzguncuk'u, Beykoz'u özlüyordum. Hangi yakadaysam, diğerine bakarken derin bir hasret çörekleniyordu yüreğime.
Boğaz bana daima zevkimizin, duygumuzun büyük düğümlerinden biri gibi gelmiştir. Öyle ki, onun bizde külçelenmiş mânasını çözdüğümüz zaman büyük hakikatlerimizden birini bulacağız sanmışımdır. Bu bir hayal olabilir. Birçok güzellikler insana kâinatın eşi veya eşiti oldukları vehmini verirler. Onlarla karşılaştığımız zaman bizde büyük, kendi
Sayfa 176Kitabı okudu
Çoğu yeni baştan yapılan ve tamir edilen yalılar arasında eski Kandilli Sarayı da vardı. Bu saraydan bugün, tıpkı öbürleri gibi ortada hiçbir şey kalmamıştır. Hatta onun yerini alan, zaman ve mekan içinde ona komşuluk yapan yalılardan da pek az şey kalmıştır. Yalnız tek bir mısra, Şair Vecdi'nin bu yalının esaslı tamirine söylediği manzumenin tarih mısraı ara sıra kitap sayfalarından uçan bir yıldız gibi fırlıyor, bizi kendi parıltısı ile doldurup geçiyor. Yeniden şu'lebâr-ı sâhil oldu köhne Kandilli Sözün mucizesine bakın ki bir tek mısra bütün bir geçmiş debdebeyi zamanla beraber bizde yaşatmaya kâfi geliyor. İkinci Dünya Harbi'ndeki karartma günlerinde Kuzguncuk'ta bir gece bu mısra beni bir büyü gibi yakalamıştı. Şüphesiz onu üst üste sofra başında, sonra yatağımda tekrarlarken Boğaz gecesinin koyu mavi ipeği altında İstanbul yazlarının öğle vakti cümbüşü olan çiçek bahçeleriyle beraber gömülmüş uyuduğunu bildiğim komşumuz Kandilli'yi pek düşünmüyordum. O, hâfızama bütün direkleri ve küpeştesi renkli fenerlerle süslü bir eski zaman gemisi gibi, dört bir yanı yontulmamış mücevherlerin parıltısına gark ede ede geliyordu.
Sayfa 190
Reklam
Kadıköy ve Üsküdar'ın yüzyıllarla oluşan güzellikleri de bu ve buna bağlı para hırsıyla zalimce yok ediliyordu. Pembecavuş üzümleriyle ünlü Erenköy, çitlenbik ağaçlarıyla süslü şık Moda, fıstık çamları ve kokulu incirleriyle baş döndüren Salacak, leylak, sümbül, erguvanlarıyla dillere destan Fenerbahçe çılgın bir hızla betonlaşıyordu. Yalnızca bizim yaka değil, İstanbul'un iki yakası da tümden yeşilini ve tarihini silmeye uğraşıyordu. Çilekleriyle ünlü Kuzguncuk'ta da bağlar azaldı, o güzelim iki katlı evleri onartmak yerine çirkin beton apartmanlar yapılıyordu. Acelecilik ve açgözlülük, zevksizlik, kalınlık ve kabasabalığın en kallavisini doğuruyordu. Dedim ya, yanlış anlamıştık...
Sayfa 58 - Everest yayınları 68 basım Ağustos 2019
"Beykoz'da oturmalı Beykoz’da çalışan adam Fakat Kuzguncuk şirin yerdir Ve gayet nefis yapar gül reçelini pansiyoncu Madam ve kızı Raşel... Nâzım Hikmet
Sayfa 31 - Everest yayınları 68 basım Ağustos 2019
Kuzguncuk
Beykoz'da oturmalı Beykoz'da çalışan adam. Fakat Kuzguncuk şirin yerdir ve gayet nefis yapar gül reçelini pansiyoncu Madam ve kızı Raşel... Aynada bir kartpostal: bir manzara Nis şehrinden. İskemle, karyola, konsol... Denize nazırdı pencereleri... Günește tavana suların ışıltısı vurur, karanlık şilepler geçerdi geceleri insanı olduğu yerde eli böğründe bırakarak... Nâzım Hikmet
Kuzguncuk'a giden bir Bo­ğaz vapurunun bayrağının kirli olmasını coşku­lu bir yazı konusu yapan yazarlarımız Amerika­lıların yırttıkları bayraklarımız karşısında kıl­larını bile kıpırdatmazlar.
222 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.