Selim kalabalığı seviyordu. Bir köylü çocuğu olmasına karşın kent yaşamından, bu harıltı gürültüden hoşlanıyordu. İlginç ve tuhaf buluyordu insanları. Koşullandırılmıştı bu insanların düşünceleri, öfkeleri, sevinç ve kederleri. Uyanık görünseler aslında uyuyorlardı. “Uyurgezer bütün bunlar!” diye düşündü. Doğru ve namuslu yaşamdan habersiz, ona buna kazık atarak, sinekten yağ çıkarmaya çalışarak, gündelik nafakayı doğrultmak uğruna, gündelik nafaka çıkınca daha çoğunun özlemi içinde, elbirliğiyle bozuk bir düzeni ayakta tutmaya uğraşıyorlardı. Sömürüyü bile bile yürütenlerin, uyanıkların, hinoğluhinlerin elindeydi dizginleri. Aldananlar, aldatanlarla bir safta sanıyorlardı kendilerini. Bir yanılgıydı bu, bir aldatmaca. Silkinebilseler görüverecekler gerçeği. “Aldatmaca ne kadar açık!” diye düşündü. Demek insanoğlu gözüne batanı görmeyecek kadar kör. Ama toplum ister bilinçli ister bilinçsiz olsun, sancılar içindeydi. Tarih ağır ağır yolunda yürüyordu. Çark dönüyor ve dönecek. Çelişki çoğaldıkça düzlüğe çıkma isteği de artacaktı. Umutluydu yarından.