Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kemalizm terimini ilk kez 8 Temmuz 1931 tarihinde yazdığı "Politika" başlıklı makalesinde kullandı. Bu tarihten itibaren de Kemalist ideolojiyi yorumlamaya çalışacaktı. "Kemalist" kavramının kimleri içine aldığını ve başlıca karakterinin ne olduğunu açıklamaya çalıştı. Bu çerçevede ilk olarak bağımsızlık ilkesini ele aldı.
Sayfa 203Kitabı okudu
Türkiye'de modernleşme tarihi bir zorunlulukla ortaya çıktı. Kaçınılmaz olan, değişikliğin kendisiydi. O değişikliğin yöntemleri çatışma konusu oldu. İnsanlar zorunlu modernleşmeye Batıcılık, Doğuculuk, İslamcılık, Ulusçuluk, Müdahalecilik ve Liberalizm gibi kavramlarla girdiler. 19. yüzyıl, gelenekle çağdaş olanın, cehalet yanında bilimin çarpıcı örneklerle yaşadığı devirdir. İstanbul halkı tıbbiye hocasından üfürükçüye, üfürükçüden eczacıya dolanırdı. Çoğu kibar ailenin Fransızca mürebbiye getirdikleri oğullarını, bir yandan da Mevlevî dergahına götürüp şeyhin elini öptürüp tarikata soktuğu bilinir. Osmanlı siyasi ve kültürel tarihini 19. yüzyıldaki kadar ahmaklık ve zekânın bir arada sırtladığı görülmemiştir. Çağdışı ideolojilerin içinde çağdaşlık, en çağdaş geçinen siyasal hareket ve ideolojilerde de donukluk ve gelenekçilik yan yana yaşıyordu.
Reklam
Şu an, felsefî temel de var ama bence.
Türkiye'de liberalizm, Batı ülkelerinin tersine, bireycilik doğrultusunda değil; daha çok, ekonomik alanın siyasetten ve devletten ayrışması doğrultusunda gelişmektedir.
Ekonomik liberalizmden sonra siyasi liberalizm atılımı yapılabilseydi, Türkiye laiklikle yakalandığı bağırsakların temizlerdi, laikliğin zamanla Kemalizmin özellikle de muhafazakar Kemalizm savrulması toplumu tam bir pagan topluma çevirdiği bu arada “Fetö-Borsasına” benzer bir Kemalizm-Borsası” nın zuhur etmesi söz konusu olmayabilirdi.
Her halk hakettiği biçimde yönetilir!
DP, AP, ANAP - ve son olarak AKP'nin - iktidar pratikleri ilk başta demokratik talepler dile getirse bile, Türkiye'deki liberal sağın otoriter bir nitelik kazanmasının neredeyse kaçınılmaz bir kader olarak tekerrür ettiğini göstermektedir. Otoritarizmin zaman içinde bu şekilde yeniden üretilmesinin, "sağ liberalizm"in sadece Türkiye'de değil, genel olarak bütün dünyada sahip olduğu bazı özelliklerle ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Sağ liberalizmin toplumun en zayıf kesimlerinin tehdit ve düşman olarak tanımlandığı bir sınıf temeline dayanması ve 19.yy "sol liberalizmi"nin aksine özgürlükleri değil de toplumsal disiplini savunması, liberalizm-demokrasi ilişkisinin neden bu kadar sorunlu olduğunu da göstermeye yetmektedir.
Sayfa 14 - İletişim Yayınları / 4.Baskı 2021 / Uygulama: Hüsnü Abbas / Düzelti: Remzi Abbas /Kitabı okudu
İkili kutuplaşmanın ortasında yer alan Türkiye her zaman jeopolitik önemi ile anımsanmış, batının ileri karakolu, batının Ortadoğu'daki çıkarlarının bekçisi durumlarına düşürülmüştür. Son birkaç yüzyıldır sürüp gelen bu tür siyasal manevralara, Mustafa Kemal karşı çıktığından ve halkını örgütleyerek direndiğinden, batı hiç bir zaman Mustafa Kemal'i tam olarak benimseyememiştir. Türkiye'nin başında sömürge tipi bir yönetim görmek isteyen batının sömürgeci devletlerinin ulusal kurtuluşun ve bağımsızlığın önderini içlerine sindirmeleri çok zordur. Bu nedenle, Atatürk olgusu, batıda çifte standart çerçevesinde değerlendirilmiştir. Sosyalizme, İslamcılığa ve Turancılığa karşı batının işine geldiği için Atatürk modeli desteklenmiş ama. O'nun bağımsızlıkçı ve ulusal çıkarlara öncelik veren tutumu eski sömürgeci alışkanlıklara ters düştüğü için batının ileri ülkelerinde karşı çıkılmıştır. Kapitalist dünyanın tüm ülkeleri tek bir pazara dönüştürme hedefi doğrultusunda Atatürk gibi ulusalcı liderler bir engel olarak görülmeğe başlanmıştır. Bu durumda siyasal olaylara batının penceresinden bakmağa başlandığında, doğaldır ki, liberalizm adına Atatürk eleştirileri de gündeme gelmektedir.
Sayfa 6 - Atatürkçü Düşünce Derneği YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Birinci Beş Yıllık Planı hazırlayanlar ve yüksek dereceli memurlar arasında, devlet müdahalesini en ileri aşamasına götürmek isteyenler bulunuyordu. Gazi Mustafa Kemal, 1933'te, devletçilik kavramından Türkiye'de ne anlaşılması gerektiğini en açık şekilde anlatmağa lüzum duydu: "Türkiye'nin uyguladığı devletçilik sistemi, on dokuzuncu yüzyıldan beri sosyalizm teoricilerinin ileri sürdükleri düşüncelerden alınmış bir sistem değildir. Türkiye'nin ihtiyacından doğmuş ve Türkiye'ye has bir sistemdir." "Bireylerin özel girişimlerini ve faaliyetini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ihtiyacını -birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde bulundurarak- devlet eline almaktır." "Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yüzyıllardan beri bireysel ve özel girişimlerle yapılamamış olan işleri bir an önce gerçekleştirmek istedi ve görüldüğü gibi kısa zamanda başardı. Bizim izlediğimiz yol, liberalizm'den (de) başka bir sistemdir."
Sayfa 16 - Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı YayınlarıKitabı okudu
ANAP'ın ekonomi programının toplumsal maliyeti:
Pazar ekonomisinin büyüdüğü ve ekono­ minin gelişme gösterdiği bir süreçte meydana geliyordu. Türk lirasının uluslararası piyasalarda değiştirilebilir hale gelmesiyle liberalizm politikala­rı ve ekonominin dışa açılım süreci gerçekten de başarılı olmuştu, ancak bu­nun toplumsal bedeli çok yüksekti . İhraç mallarının maliyetinin düşürülmesi amacıyla sendikacılığın geriletilmesi, grevlerin yasaklanması, fiyatla­rın serbest bırakılması ve ücretlerin hemen hemen tamamıyla dondurulma­sı, reel ücretlerde ve alım gücünde büyük bir düşüşe neden olmuştu.
_Hiçbir şey söylememek amacıyla sürekli konuşuyorlar. Öfkeli sözlerle tatsız gerçeklerin üzerini örtme çabasından başka bir şey değil bu. Cüretli iddialar, politik ajitasyonlar, eşi benzeri görülmemiş anlamsız düşüncelerle iflah olmaz insanlar. _Söylenenler sürekli tekrarlanırsa artık kanıta ihtiyaç kalmadan kesin gerçek olarak kabul edileceğine
Yeni Türkiye Partisi
Y.T.P.'nin . programı, partinin birinci derecede önemli amacını, ekonomik kalkınmaya liberal yollardan ulaşma amacını y ansıtır. Gerçekten de Alican, partinin durumunu, «ileri bir devletçilik değil, ileri bir liberalizm,)) sözüyle belirlemişti.
Sayfa 116Kitabı okudu
Reklam
Liberalizm adına badem bıyıklarıyla iktidara gelen Özalcı yönetim, Amerikan yanlısı Suudi Arabistan sermayesini ve bu sermayenin şeriatçı gruplara mali desteğini getiriyor.
“1923-1931 yılları arasında, Türkiye İktisat Kongresi’nde alınan kararların etkisiyle ağırlıklı olarak özel sektöre dayalı bir ekonomik politika izleyen ve genellikle de üst yapıyla ilgili köklü dönüşümleri gerçekleştiren Türkiye, 1931 yılından itibaren devlet müdahaleciliğine yönelmiş ve yeni bir ekonomik politikayla kalkınma hamlesine öncelik vermeye başlamıştır.”
_(Cia ajanı Fuller’in “Yeni Türkiye” planı- 2008)_ _Atatürkçülük öldü. Nurcular ileri. Paul Henze(Cia) _Kemalizme son verip Osmanlıyla övünün. Fuller(Cia) _Türkiye, Atatürk'ün mirasını reddedip Osmanlı şeriatına geri dönmelidir. Samuel Huntington. (Cia) _Yapılması gereken Atatürk'ün İslam ve kürt düşmanlı olduğu fikrini yaymaktır. Kurt
Liberalizm milliyete karşı mıdır?
21. asrın başında Türkiye'de kendilerine “liberal” diyenlerin millete, milliyete ve milliyetçiliğe karşı olduklarını görüyoruz. Bu tuhaf hâli liberal felsefeyi doğru dürüst bilen gerçek liberal dostlarıma sordum. Bu tutumlarının sebebi nedir diye... "Solun milliyet düşmanı kesiminden gelmelerindendir" cevabını aldım.
Sayfa 138 - PanamaKitabı okudu
126 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.