Bir şeyi yasaklamak onu arzulanır kılmaktadır.Yasaklama arzuyu baskı altına alır.Bir şeyi tuhaf bir biçimde albenili hale getirir.Bizi itaatkâr yapar ama aynı zamanda bize hayaller kurdurur.
Daha önce hayatı bir merdiven boşluğu gibi gördüğümü söylemiştim. Oldukça masum, biraz da aptalca bir fikirdi bu; itaatkâr bir öğrencinin sınıf atlaması, bir yetkilinin mevkiler arası terfisiydi. İçimde ufak bir iğrentiyle artık en üst platformda olduğumu fark ettim.
Batı’da kadınların toplumsal, kültürel ve mesleki gelişimleri ve
başarılan erkeklerin kadınlar karşısında duyduğu ödipal güvensizlik,
korku ve hasetten korunma mekanizmalannı, bu geleneksel ve kül-
türel yaptırımı ve desteği olan mekanizmalan tehdit ediyor olabi-
lir; ve değişen gerçeklik katılan taraflann karşısına aşk ilişkilerinde
İnsanlar zalim ve adaletsiz kişilere karşı hep nazik ve itaatkar olursa kötüler bunu kullanır, hiçbir şeyden çekinmezler ve bu yüzden de değişmek bir tarafa, gittikçe daha kötüleşirler.
İtaatkâr itleri itaatkâr itlere kırdırmaktı bütün hikâye! Ne karanlık ışığa düşmadı, ne de tersi. Ve tek bir gerçek zıtlık vardı, o da sadece biyolojide geçerliydi: Ölü ya da diri...
Şeyh Cüneyd-i Bağdadi [kuddise sırruhů), sefer dönemlerinde dünyayı gezerken bir gün yolu kâfir mezarlığına düştü. O gece orada kaldı. Na- maz için abdest aldı. Mezarlıkta bulunan bir kâfir çocuğu, onun namaz kıldığını gördü.
Şeyhin yanına geldi.
- Ey şeyh, sen kimsin? Dinin nasıl bir dindir? Bana öğret. Senin yaptığın işler hoşuma gitti. İçime