Verilen oylardan dolayı ölümü acıyı hakettiklerini söylüyor insanlar. Yaptıkları yardımdan hatta gözyaşı döktüğünden pişman olanları görüyorum duyuyorum
Kohlberg'in kuramını hatırlıyorum hemen. Her şey karşılıklıdır inancına sahip saf çıkarcı eğilimdeler demek ki diyorum içimden.
Uzman Psikolog Nazım Serin, 27 Aralık 2018 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanan değerlendirmesinde "zihni kendini başkasına alkışlatmakla, beğeni toplamakla bu denli meşgul olan insanların kendileri de zamanla bir tür ‘sahte benlik’ geliştirerek sahiciliklerini yitirirler. Bu yabancılaşma nedeniyle kendiyle ve duygularıyla teması azalmış ya da kesilmiş bir insanın içinde bulunduğu yer ve duruma dair idrak yetisi de olmaz. Kişi, son derece sığ, yüzeysel bir düşünüşle kendi haz duygusunu tatmin etmeyle sınırlı kalır.” diyor.
Vicdanın tanımını yazdığı bir yazısında soruyor babam da "Vicdanın sözlük tanımı, “kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerinde dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç, iyiyi kötüden ayıran iç duyum” olarak yapılmaktadır.. İyi, güzel de peki hangi ilke üzerinden yapmaktayız yalnız ve ancak insani bir duyum olan vicdanımızın muhasebesini?“İnsan insanın dostudur” anlayışının gereği sorumluluk duyumuyla mı yoksa “insan insanın kurdudur” sorumsuzluğunun suçluluk duyumuyla mı? Nasıl algılıyoruz vicdanımızı? Bir suçluluk duyumu acizliğiyle mi yoksa bir sorumluluk duyumu azizliğiyle mi?"