Her sayfası için tekrar okunması gereken bir kitap. Antik yunan efsanelerinden olan Antinous ve Hadrianusun aşkından etkilenip yazıldığını düşündüğüm, ömrüm boyu tekrar tekrar okumaktan bıkmayacağım tek roman. Tıpkı yazarının yazdığı tek roman olması gibi. Dorianın boğmaya çalıştığı dürtülerin gün gün onu zehirlemesi gibi, yazarda bizi sayfa sayfa zehirliyor. 280 sayfanın her tanesini yüzümüze çarpa çarpa anlatıyor. İnsanoğlunun kendini ne kadar ciddiye aldığını, ateş bile yakamadığımız mağaralarımızda ufacık gülümseyebilsek tarihimizin nasıl değişebileceğini, yabaniliğimizi, karşı koyamadığımız egoistliğimizi ve en büyük korkumuz olan yaşlanma sürecimizi. Dorian biziz aslında. Mağarada ateş yakamazken kendini ciddiye alan adam da Dorian, herkes ona aşıkken o ise aşkın ona hissettirdiği egoya aşık olan da Dorian. Bu kitap içimizdeki insani en büyük korkuların ve zaafların kısacık bir özeti aslında. Okuduktan sonra asla aynı insan olamayacağınız nadir bir kitap. Tıpkı bana sırf bu kitaba bu incelemeyi yazdırmak için buralara kadar getirmesi gibi. Kitaplardaki her altını çizdiğim cümleyi kendime saklamak isterken sadece bu kitapla ilgili son nefesime kadar konuşmak istiyorum. Belki de bu yabani hayatımın en doğru hareketi ergenliğimde okuyabilmek bu kitabı. Çünkü bu sayede her yaş aldığımda tekrar dönüp, okuyup hayatımın neresinde olduğumu görebiliyorum bu kitap sayesinde. Neden mi? Çünkü Dorian benim. Dorian sensin. Dorian biziz.