Her sayfasından neredeyse bir alıntı yapabileceğim kitaba en layığının inceleme yazmak olduğunu düşündüm..
İçeriğinde bir yazarın, yazarken biçimsel ve düşünsel olarak nasıl ilerlemesi hatta yazmadan evvel yazısına nelerle başlaması gerektiğine kadar inmiş olan Schopenhauer klasik sivri diliyle açıklamalarını yapmış.
“…
-Kaç çeşit yazar
Moralin bozuk olduğunda hadi işi gücü bırak gidiyoruz diyen,
Araba kullanmayı onunla ögrenip birlikte otobanda hız yarışları yaptığımız
Beraber kafayı bulduğumuz
Gecenin bir yarısı kalkıp kebap yemeye, beyran yemeye gittiğimiz
Evde o, işte o ama evde eşliğini, işte konumunu bildiği, kimse yokken sarmaş dolaş biri yanımızda olduğunda nereden tanışıyoruz misali ciddiyet.
Evi, mutfağı, işi kısaca kalbimizin her zerresini bölüştüğümüz, her yerde ikimizin zevkinden parçaların olduğu
Birlikte dünyayı eğlenerek turladığım biri olsa ve o biri hayalimdeki sektörden hayalimdeki gibi olsa ve bu mucizevi şey 2018 deki gibi gelip beni bulsa ve bana rağmen asla vazgeçmese herşeyi birlikte yapsak...
Hayallerimi süsleyen uyumlu mutlu huzurlu tutkulu olduğum sevdiğim adamdan ikimizin de ortak kararıyla dünyanın en tatlı bir oğlu, bir kızı olsa ve Allah'ın emaneti o güzel şeye birlikte iyi bir Anne Baba arkadaş olsak
Her yaşta bizim birbirimize tutkumuz, aşkımız, sevgimiz daha da artsa daima birbirimize karşı alev alev aşk sevgi huzur sadakat tutku dolu olsak
Daimi işimde kalbimde mutluluk lütfen gel ve beni bul ve sonsuz sefkatinle sar bırakma.
Sık sık kitap okumanın önemi ve kitaplar üzerine konuştuğum sınıflarımdan birinde bir öğrencim bana bu kitabı okumamı tavsiye edince daha önce lisede okumama rağmen tekrar elime alıp okudum.
Bir dönem Canan Tan kitaplarına sarmış, elime geçen her kitabını okumuştum. Daha çok aşk ve hüzün temalarının etrafında şekillenen Canan Tan romanlarını okuma alışkanlığı edinmek için bir basamak olarak kullanmak mümkün.
Bu kitapta da üniversite sıralarında başlayan bir hikaye ve gençlik serüveni büyük bir aşka dönüşerek devam ediyor, nihayetinde bambaşka iki kültürün çatışması, aşkın kan kaybetmesi, küllerinden doğulması vs derken birçok detaylarıyla bir aşk hikayesinin yanısıra kültürel ayrıntılara da yer verilmiş.
Diyarbakır'ın kültürel mirası kabul edilen tarihi mekanları, mutfağı, geleneklerinin yanısıra tabulaştırılmış bazı toplumsal yanılgılara da yer verilmiş bu hikayede kalbimizin yerini bol bol hatırlıyoruz.
Kalbimi tıpkı havanda sarımsak döver gibi ezip kurutup unufak etmiştim ve kum saatinin içindeki kadar incecik toz olup savurup gitmişti, gençliğim gibi...
Keyifle izlediğim muhteşem bir belgesel iliştirelim.Sinemaseverler için harika bir deneyim.Öncelikle edebiyat sonrasında sinema alanında önemli eserler veren bir kültür adamı Onat Kutlar’ın hayatı.Bir gün Paris’e gider ve yazdığı “Kül”romanını yakarak küllerini Paris’e savurur ve artık yönünü sinemaya çevirmiştir.Edebiyat artık onun için üvey evlat olmuştur.Peki etkilendiği ilk yönetmen ve film nedir?Benim de en sevdiğim yönetmenlerden biri olan Bergman’ın “Yaban Çilekleri” filmidir.Arkadaşlarıyla birlikte Türkiye’de bir ilk olan sinema müzesi “sinematek”i kurmuşlardır.Kurucu üyelerindendir ve sadece seçkin kişiler derneğe üye olabilmektedir.Ardından “yeni sinema”dergisini çıkarırlar.Yeşilçam’la derneğin arası daima kötü olmuştur.Yeşilçam’a göre şımarık,batılı,züppe bir takım aydınların kurduğu emperyalizm propagandası yapan bir dernektir.Ama işin mutfağı çok farklıdır.Sinemaya ilgi duyan,sinemaya gönül vermiş kişilerin çok ciddi eğitimler almalarını ve çok iyi gösterimlerin yapıldığı ve şimdiki sinemanın temellerine ve sinema festivallerine devrimci sinemaya temel olmuştur.O sabah eşine onu çok sevdiğini ve çok mutlu olduğunu söyler.Cafe Marmaray’a bırakılan bomba sonucunda hayatını kaybeder.
Keşke ben de o dönemde yaşasaydım.Uzun pardesümle ajandamı alıp koşar adımlarla sinematek’in yolunu tutsaydım.Bitmeyen gösterimler,bitmeyen sohbetlerde bu sol cephenin yaşattığı kültür katkısında savrulsaydım.Ben çok sevdim.Sinemaseverler mutlaka izlesin.
Bazı sokaklar eylülü uzatırdı geceyi ve yatağı
dönsünler diye tanrıya uyup cepheye gidenler
siz hiç dönmediniz, yazık! kan ve çamur içinde
süründü sesiniz, adınız okundu geniş çukurlarla
-rahat mısınız?
....
işim var deyip uzaklaşmış tanrı, öyle bir yaz
bazı mevsimler sesi uzatırdı, küveti ve mutfağı
duyulsun diye dinin mor mozaiklerine sıkışmış arzular
siz hiç olmadınız oralı, yazık! ikiye ayrıldığını hayatın
çocukluk ve aşk, bir denize inandığımız kadar inanmadınız
-cennette misiniz?
Ben sana;
Gel beraber mükemmel bir çift olalım,hiç ayrılmayalım,herkes bizi kıskansın demiyorum ki. Gel diyorum insanları boşvererek şarkı söyleyelim. Dört dörtlük söyleyelim de demiyorum ki. Bilmediğimiz yerleri sallarız Allah ne verdiyse...
Ben sana gel beraber yemek yapalım,mükemmel kekler pişirelim demiyorum ki. Mahvedelim yemeği de mutfağı
Güvenli mutfağıma döndüm. Erdem ürettiğim, seçmediğime zorlanmadığım, tavalarımın, tencerelerimin, kap kaçağımın, alet edevatımın tam bir itaatle bana bağlı bulunduğunu bildiğim aşk yuvama döndüm. Tanrım, yüce güzel Tanrım, onun yolunda onca savaşmamın, onca eziyet çekmemin mükafatı olarak, bir sınav yeri olan bu dar ü dünyada bana en sonunda avunmam için bu mutfağı icat etmiş, hizmetime sunmuştu. Evin öbür taraflarına ise azabın da tadıldığı, günahın da kızıl kanatlarıyla dalgalandığı, riyanın ve her türlü kibrin, zilletin, inkârın kol gezdiği kara ilenmelerle kutsanmış, ikiyüzlü yağlı isli köşeler serpiştirilmişti. Makine halılarıyla üstleri örtülmüştü. önlerine modüler lake vitrinler çekilmişti. Duvarlarının alınlarına yanaklarına uzaktan kumandalı led televizyonlar, japon klimalar yerleştirilmişti. Pencerelerine sırma taklidi püskülleri olan ağır pembe steril kumaşlar asılmıştı. Evin içine cennet yeşili Hacı Zeliş kokusu sindirilmişti. Ama mutfağımda hiçbir israfa yer yoktu. Ahretliğim Rabia'larınki gibi iki-üç kez yenilenmemişti. Buzdolabım, fırınım, tezgâhım, evyem, hepsi on dört yıllıktı. Benim kayıp bahtımla, tan kırmızısından akşam griliğine evrilen yıllarımla yaşıttılar.