AYŞEN GRUDA: ‘Gülen Gözler’de, ‘Çöpçüler Kralı’nda fakir ama mutlu insanlar vardı. Şener Şen ile Kemal Sunal ile birbirimizi çok seviyorduk.
Filmlerimizin hâlâ izlenmesinin sırrı buydu; sevgi ve samimiyet.
Tam cevap vermeye davranacakken, gözüm bankonun ardındaki duvara yaldızlı harflerle nakşedilmiş iki cümleye takıldı. "Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür" ve "Elbet bir gün unutacağız, bu böyle yarım kalmayacak.” İlkinin altında anonim yazıyordu, ikincisi ise M. Kemal Atatürk diye imzalanmıştı. Bir an kendimi sefalet borsasının tavan yaptığı bir batakhanede hisse senedi almaya çalışıyormuş gibi hissedip gerisingeri kaçmak istedim. Ama kadın Gülen Gözler'deki Ayşen Gruda tebessümüyle yüzüm bakmaya devam edince, çaresiz, bilgi almak için geldiğimi söyledim. Elime bir broşür tutuşturup işine bakacağını ummuştum tum. O dikkatini başka yere çevirince ben de usulca sıvışırdın Ne var ki öyle olmadı.
Malatya Uluslararası Film Festivali kapanış gecesindeyiz. Fatma Girik, Erol Günaydın, Türkan Şoray, Ayşen Gruda yan yana oturuyoruz... Kapanış gecesini Ali sunuyor. Bir milletvekili sahnede konuşma yapıyordu. Konuşmanın bir yerinde coşkuyla sesiyle; ''Kemal Sunal Türkiye'nin Sherlock Holmes'udur.'' dedi. Erol Abi'den ''hık kık'' gibi bir ses çıktı. Ayşen sarsılıyor ama gülmüyor... Diğerleri önlerine bakarak atlatmaya çalışıyor krizi. ''Evet evet. Belki yurtdışında yaşasaydı bir Sherlock Holmes olurdu.'' İkinci tekrarda ben önüme baktım. Ali ile göz göze gelmemeye çalışıyordum. Salonda bir iki gülme sesi duyuldu. Aslında ''Şarlo'' demek istiyordu konuşmacı... Karakterleri karıştırdı, ama kendinden emin tavrı, coşkulu konuşması ile herkesin dikkatini çekti...
İzmir Fuarı'nda tiyatro yapıyoruz. Yanılmıyorsam Hababam Müzikali'nde oynuyoruz. Oba Motel adında İzmir merkezine 10 km'lik bir yerde kalıyoruz.
Oyunumuza iki-üç saat var. Rahmetli Adile Naşit ablam, Ayşen Gruda ve ben otelin barında rakı içiyoruz. Yukarıdan herkesin tanıdığı bir klasik müzik sanatçısı ile bir menajer indi. Bizim rakı muhabbeti yaptığımızı görünce kötü kötü baktılar. Bir iki dakika hiçbir şey demeden beklediler. En sonunda şişman şarkıcı dayanamadı: "Nedir bu yaptığınız? Mübarek aylardan birindeyiz. Siz oturmuş rakı içiyorsunuz. " dedi.
Ben lafın altında kalmayı sevmem. Dedim ki: "Siz de odanızda
seks filmi izlediniz geldiniz. " Dillerini kıçlarına sokup gittiler!
"Domates güzeli" olarak tanıdığımız Ayşen Gruda'nın televizyon aracılığıyla yayılan esprilerinden biri olan "apartman çocuğu, problemli çocuk" tanımlaması, anlaşılır bir şeydi. O sıralar sadece gülmekle yetindiğimiz bu esprinin anlamını da büyüyünce kavradık, hayatımızdan bütün bahçeli evler çekilince.
İstanbul Taksim Meydanı'nda düzenlenen Bosna Mitinginde ilginç görüntüler vardı.
Son derece frapan kıyafet giymiş bir genç kız, yumruğunu havaya kaldırmış "Muhammed'in ordusu, kafirlerin korkusu!" diye slogan atıyordu. Yanında onunla birlikte haykıran genç kız ise tepeden tırnağa örtülü idi, sadece gözleri görünüyordu.
Bu iki
70'li yıllar, özellikle küçük şehirlerde bahçeli evlerle apartmanların berabere kaldığı bir dönemdi. Zaman, bahçeli evlerin aleyhine işledi. O yıllarda hayatımıza giren televizyon dilimize de yeni kelimeler sokmuş ve böylece kolektif bir hayata gönüllü olarak katılmıştık. "Domates güzeli" olarak tanıdığımız Ayşen Gruda'nın televizyon aracılığıyla yayılan esprilerinden biri olan "apartman çocuğu, poroblemli çocuk" tanımlaması, anlaşılır bir şeydi. O sıralar sadece gülmekle yetindiğimiz bu esprinin anlamını da büyüyünce kavradık, hayatımızdan bütün bahçeli evler çekilince.