DÜLGER BALIĞININ ÖLÜMÜ
Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmağa değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?..
Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar
Bu bir kılıçbalığının öyküsü
Yazılmasa da olurdu
Ama bizi yeni sulara götürecek akıntı durdu
Uskumrunun arkasından gidiyorduk
Sürünün içinde ben de vardım
Sırtımda bir zıpkın yarası
Mutlu olmasına mutluydum
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
FAKİRLİKTEN KURTULUŞUN HİKÂYESİ
Artık son horoz da çorba olmuştu. Horozun dulları yerde bir tahıl tanesi bulmak için geziniyorlar, ama bula bula çöp buluyorlardı. Köylüler artık yolun sonuna gelmişlerdi. Çok nadir olarak, ayda yılda bir köye uğrayan çerçilere verecek bir metelikleri bile yoktu. Sahip oldukları son şeyleri vererek yaşıyorlardı:
Balıkçı kendi kendine bile geveze değildir. Balıkçının gevezesine hiç rastlamadım. İnsan geveze ise balıkçı değildir. Balıkçıysa geveze değildir.
… balık sükûndan hoşlanır. Kendisi gibi ağzı var dili yok insandan hazzeder.
Rüzgar kızın saçlarının bahar kokusunu Hakan'ın hasretine karıştırıyordu. İki elini masada birleştirdi Hakan. Sevdiğinin her hali yüreğine ateş olup düşüyordu. Onu izlemek yetmiyordu. Bugün burada onu kaybedecek olma korkusu, az daha kalbine indirecekti.
"Sevdiklerimizi merak etmek suç mu?"
"Suç! Bu nasıl merak? İlk defa bir iş yapalım dedik. Biraz güveni hak ediyoruz diye düşünüyorum. Abilik de bir yere kadar canım. Kaç yaşında insanlarız."
"Yirmi beş yaşındasın. Şubat ayının yirmi altısında doğum günün var. Yirmi altı yaşına basacaksın." diyen Hakan'a ağzı açık baktı Feride. Doğum günü falan da kutlamazdı ki bilinsin. Nereden biliyordu Hakan?
"Balık burcusun. Çok atarın olsa da hemen ağlarsın. Kırılgan bir yapın var!"
"Sen!" diyebildi Feride. Başka bir kelime çıkmadı dudaklarından. Hakan devam etti.
"En çok yaprak sarmasını seviyorsun. O varsa yemekte başka hiçbir şey yemiyorsun. Çayı tek şekerli ve açık içiyorsun ama Türk kahvesini günde bir kez içiyorsun az şekerli olmak şartıyla."
Kocaman açılmış gözleriyle bakarken "Hakan..." dedi. Hakan elini kaldırıp susmasını işaret etti. Havadaki ele baktı Feride, sonra adamın gözlerine.
"En sevdiğin çiçek sarı lale, en sevdiğin renk mavi ama siyahtan kopamıyorsun. Kitap okumayı çok seviyorsun. Film izlemekten çok az hoşlanıyorsun, çok ilgini çeken olmazsa sinemaya gitmiyorsun. Yemek yapmaktan çok hoşlanıyorsun, bence oldukça başarılısın. Ben en çok yaptığın çorbaları seviyorum. Geçen bayram açtığın baklavanın tadı hala dilimde. Saçlarını hep bağlıyorsun ya da örüyorsun bana sorsan hep...
Şamil'in oğlu Cemaleddin esir alınıp St. Petersburg'a getirileli on üç yıl olmuştu. Bu on üç yıl içerisinde Şamil, Zümrüdüanka gibi Ahulgo'nun küllerinden yeniden doğmuş ve Kafkasya'ya hakim olmuştu. Rus askerleri, akın akın bu dev gibi adama saldırmış ancak geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu on üç yılda, esir olarak St.