"Bazen gördüğünüz değil, hissettiğiniz şeye inanmalısınız. Ve eğer başkalarının size güvenmesini istiyorsanız, sizin de onlara güvenebileceğiniz duygusuna sahip olmalısınız, karanlıkta dahi olsa. Düşürken bile."
Sayfa 69 - Boyner Yayınları
İnsan geleceğe ilerlemedeki cesaretini geçmişten alır. Geçmişte bıraktığımız yıkıntılar bile bazen yeni bir başlangıcın temeli olabilir. Dönüp geriye baktığımda, aşktan yana çok ihanet gördüğümü ama asla aşkı bir ihanete dönüştürmediğimi görebiliyorum. Çünkü bazı insanlar aşk için vardır, bazı insanların da aşkı vardır. 
Reklam
-Edmund Burke Bir zamanlar kötüler azınlıktı, okulda, işyerinde, dostlar arasında, çevremizde. Elle sayılabilecek kadar azlardı. Eyleme başladıklarında sessiz kaldık, sınırlarımızı, çizgilerimizi geçinceye kadar suskun kaldık. Şans faktörü bazen bize yardımcı olsa da genelde onlar kazandı. Duymak istediğini duymayarak, görmek istediğini hiç görmeyerek, inanmak istediğine inanmayarak tüm hakları kötülere verdik biz. Şimdi hep bir ağızdan “Kötüler ölmez, uzun yaşar” masalı. İyiler, kötüleri zamanında öldürmedi de ondan hep bunlar...
Sayfa 26
-Paul Gauguin Büyük sabır lazım, iki gözkapağını aniden kapatmak lazım. En basitini, en acısını, görünmeyeni görmek için rüya lazım, uyku lazım. Ama en çok siyahı görmek, bazen 0 siyahtan çıkmamak lazım. Geç bir vakitte işin içinden çıkılmayan tüm olaylarda veryansm yerine gözleri yummak lazım. Bir acıyı kopartıp atmak, yola koyulmak, ufuklardaki ışığı görmek için bazen “büyük bir kapanış” lazım. Görmeyi öğrenmeden görmemeyi, anlamadan hissetmeyi öğren. İçindeki o serzenişlerin gösterdiği yolu izle. Her şey şimdi orada, neler olup bittiği orada. Kapa gözlerini.
Sayfa 59
Gerçek siz, hiç büyümemiş olan içinizdeki o küçücük çocuktur. Bazen içinizdeki çocuk dışarıya çıkar. O anlarda kendinizi mutlu hissedersiniz. Eğlenirken, oynarken, resim yaparken, piyano çalarken, kendinizi bir şekilde ifade ettiğiniz anlarda çocuk dışarıdadır. Bu anlar yaşamınızın en mutlu anlarıdır. Gerçek siz dışarıya çıktığında geçmişte takılmazsınız ve gelecekle ilgili endişe duymazsınız. O anlarda çocuk gibi olursunuz. Çocuk gibi olabilmeyi değiştiren bir şey vardır: sorumluluk. Bu durumda Yargıç devreye girer: “Bir dakika, sorumluluklarını düşün, yapman gereken şeyler var. Çalışmak zorundasın. Okula gitmek zorundasın. Hayatını kazanmak zorundasın.” Tüm bu sorumluluklar aklımıza geldiğinde yüzümüz değişir ve yeniden ciddi bir surat takınırız. Çocukların, yetişkinleri oynadığı oyunları izlerseniz o küçücük yüzlerinin değiştiğini görürsünüz. “Şimdi ben bir avukatım” dediğinde hemen yüzü değişir. Yetişkin yüz taklidini yapar. Mahkemelere gittiğimizde gördüğümüz yüz budur. Biz buyuz. Biz hala çocuğuz ama özgürlüğümüzü yitirmiş bir çocuğuz.
Tıp Fakültesini bırakıp felsefeye devam ettiği günden beri, mânâlar yüklü bir ses perdesinin, bir iç çekişin, bir yüz kımıldatışın, bir bakışın bazen sayfalarca yazıya bedel ifade kıymetinde, nominal vetireleri aşan, daha zengin ve kökleri daha derin bir semboller sistemi olup olmadığını çok düşünmüştü. Belki ruhun mahrem ürperişlerinin kelimelerden ziyade sese, bakışlara ve tavırlara vurması, onlara düre içinde, lügat mânâlarına sığmayacak kadar sayısız yorumlanma imkânları veren serbest uzanışlarımn, bakış veya tavır gibi hareketli ifade vasıtalarında canlı mânâlarınm şartı haline gelen kımıldanışı ve düreyi bulabilmelerindendi.
Sayfa 20
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.