Akbhar adında kimsenin işine karışmayan kendi halinde birinin sınırın öte yanına
-kendi topraklarına- geçmesiyle başlayan bir kitap.Savaş olmuş ülkesinde.Önce dış sonra iç savaş yaşanmış topraklarda.O yıllarda ülkesinde değil kahramanımız ama ailesini, sevdiği kızı bırakmış arkasında.Kendi deyimiyle gurbet çağırmış onu.Sonra bir gün geri dönüyor topraklarına.Toprak kendi insanını tanır sadece ölüden ölüye almaz insanını kendi içine düşüncesiyle.Kalbini sıkan sert bağları gevşetmek için dönüyor.Her şeyi yabancılaşmış buluyor tabii.Umduklarını bulamıyor.Ülkede yaşanan iç savaş her şeyin suretini, görünürlüğünü bir bir kapatmış.Günlerce annesini, ablasını, kardeşini, sevdiği kızı bulma amacıyla dolaşıyor sokaklarda, kahvelerde hatta bir sahafta.Onları bulmasına yardım edebilecek hiçbir şey bırakmamış iç savaş.Kadınları yüzlerinden tanımaya çalışıyor, beceremiyor.Çünkü hepsi çölün orta yerinde kendi çadırının (çadorunun, çarşafının) içine girmiş birer sessizlik, karaltı.Abisini savaşta ölenlerin fotoğraflarından bulmaya çalışacak ama o da ne ki fotoğraf yasaklanmış Allah'a karşı olduğu düşüncesiyle.Olmuyor yani.Bütün şehir hayatları bitmiş ancak ömürleri bitmemiş insanlarla dolu.
Kitap boyunca çok güzel cümleler okudum.Murathan Mungan'la da tanışmış oldum.Nesnelerin ardına saklanmış imgeleri çok çok etkileyici anlatmış.Tavsiye ederim.