Kitap diğer Zweig kitapları gibi akıcı, düşünceler ve hisler üzerinde yoğunlaşan bir kitap.
Ana karakter Madam de Prie, Fransa’da aristokrat bir kadın. Devletin yönetimi üzerinde etkili biri. Madam kalabalıklara, partilere, şatafata çok alışkın. Paris’teki zamanında hep güçlü ve hırslı. Güç elde etmek için yalan söylemekten, şantaj yapmaktan, türlü oyunlardan geri durmuyor ama en sonunda bu hali onun başını yakıyor ve sürgün ediliyor. Ama o müthiş kalabalıkları, muhteşem davetleri baloları bir kenara bırakıp bir köye yerleştiğinde anlıyor bunun ne kadar zor olduğunu. Günler saatler geçmek bilmiyor, canı sıkılıyor, ufak uğraşlar edinmeye çalışıyor ama olmuyor. Çünkü o gücü şatafatı yaşamış, bu vakitten sonra köylü kadını olamam diyor, düşmeyi kendisine yedirecek bir kadın değil.
Onurumla ölmeliyim diyor, herkes ölümümü konuşmalı sarayda. Şimdi adımı unutmuş olan herkesin dillerinde ben olmalıyım. İşte ölümde bile böyle hırslı bir kadın. Ölümü üzerine düşünüyor taşınıyor ve bu uğraş, ölümünü tasarlıyor olmak onu rahatlatıyor, mutlu ediyor. Ne değişik bir şey, kadere hakim olma tutkusu.
Bence insanın kendisi üzerine düşünmesini sağlıyor kitap, özellikle ölüm ve mutluluğun bireyselliği. Çünkü kadın mutluluğunu insanlara bağlamış, bu duruma aldanmış, bu yüzden de gücünü yitirip de herkes onu bıraktığında, kimse ona ihtiyaç duymadığında yıkıma uğruyor.
Ben tavsiye ederim, özellikle bakış açısı kazanmak istiyorsanız okumalısınız.