Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sen, sen olarak yok olmak zorundasın, o zaman gerçek ortaya çıkar. Gerçeğin ne olduğuna dair hiçbir fikre sahip değilsin, rüyalarında bile. Sen gerçek dışısın ve gerçek dışılıkta yaşıyorsun. Rüyalarda yaşıyorsun, uykuya dalmış vaziyettesin. Uyanışın nasıl bir şey olacağını kavrayamazsın. Yalnızca bir tek şey söylenebilir: Bildiğin hiçbir şeyi
Düşünülemez
Bilimsel devrimin en önemli projesi insanlığa ebedi yaşam imkânı sunmaktır. Ölümü ortadan kaldırmak şimdilik uzak bir hedef bile olsa daha şimdiden birkaç yüzyıl önce düşünülemez kabul edilen pek çok şeyi başardık.1199’da İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard sol omuzundan bir okla vurulmuştu, bugün olsa hafif yaralandı derdik; ama 1199’da, yani antibiyotiklerin, etkili sterilizasyon yöntemlerinin olmadığı çağda, bu yara enfeksiyon kaparak kangrene dönüştü.12.yüzyıl Avrupa’sında kangreni durdurmanın tek etkili yolu etkilenen uzvu kesmekti; ama enfeksiyon omuzda olduğunda imkansızdı. Kangren, Richard’ın vücuduna yayıldı ve kimse krala yardım edemedi. İki hafta içinde acılar içinde öldü.
Sayfa 265 - Kolektif KitapKitabı okudu
Reklam
Pervane - Teta açısı - Edebiyatçı
Pervaneye kişilik isnad edip, ihtiyâri ile kendini yaktığını ima eden şu başlık; "Pervane Niye Kendini Yakar", bir edebî metne ait değil. Pervanenin malum yanışını, ışık kaynağı ile görüş açısı arasındaki açılar bakımından izah eden bilimsel bir makalenin başlığı.' Özetlemek gerekirse, henüz yapay ışık kaynaklarının bilinmediği milyonlarca yıl önceki bir başlangıçta ay ışığına yönelerek yönünü bulmaya alışmış olan pervane, süreç içinde zuhur eden yapay ışık kaynaklarına yönelmeye başlıyor. Ve bu kaynağa bakışında teta açısı doksan dereceden büyükse pervane kaynaktan uzaklaşıyor. Eğer teta doksan dereceye eşitse ışık etrafinda bir çember çizdikten sonra geçiyor ve gidiyor. Ama eğer ışık kaynağına teta açısı doksan dereceden küçük bir görüş açısıyla bakıyorsa pervane, helezonlar çizerek ona yaklaşmaya başlıyor ve sonundaateşe düşerek yanıyor. Böyle diyor fizikçi. Gül ile bülbülün muaşakasında da botanikçi, bir sebep-sonuç buluyor ve bülbülün gül fidanı üzerindeki konaklamasının ilişkisi beslenme gayeli olduğunu ifade ediyordu. Edebiyatçınin yorumundan ne kadar farklı. Fizikçi pervaneyi teta açısıyla, botanikçi bülbülü beslenme ihtiyacıyla izah ede dursun, şair koskoca bir aşk fark ediyor bu ilişki etrafında.
Sayfa 136 - Timaş Yayınları, 22. Baskı, Ekim 2015
Bilimsel devrim
"1199'da İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard sol omzundan bir okla vurulmustu, bugün olsa hafif yaralandı derdik; ama 1199'da yani antibiyotiklerin, etkili sterilizasyon yöntemlerinin olmadığı çağda, bu küçük yara enfeksiyon kaparak kangrene dönüştü. 12.yüzyıl Avrupa'sında kangreni durdurmanın tek etkili yolu etkilenen uzvu kesmekti; ama enfeksiyon omuzda oldugunda imkansızdı. Kangren, Richard'ın vücuduna yayıldı ve kimse krala yardım edemedi. İki hafta sonra acılar içinde öldü."
Okunmaya o kadar değer ki
LEV TOLSTOY, İTİRAFLARIM’DAN Eğitimli ve bilge kişilerin ortaya koydukları akla dayalı bilgi yaşamın anlamını reddederken büyük insan kitleleri, bütün insanlık, bu anlamı akıldışı bilgiyle algılıyordu. Bu akıldışı bilgi ise inançtır, tam da benim kabul edemeyeceğim şey. Bu, Tanrıdır; altı günde yaradılış, şeytanlar ve melekler ve diğerleri.
Sağlık dedim de , neden hastanelerde Aşk Hastalıkları ve Rehabilitasyon diye bir bölüm yoktu ki? İnsanlar bu hastalık yüzünden ne acılar çekmişti , çekmeye de devam ediyordu. Çözüm birkaç kutu dondurmada , beş yüz elli cips paketinde , dünyayı turlayacak rulolarca peçetede değildi. Çözüm , bilimsel ve somut olmalıydı. Çünkü aşk acısı tamamen somut ve fizikseldi. nefes darlığı , kalp incinmesi unutkanlık- ah markalarım - depresyon , halüsinasyon , ayak parmağı kırılması ve en nihayetinde Paris'ten bile soğuma gibi oldukça görünür semptomlara sahipti.
Reklam
Doğumdan bir hafta önce bir çamaşırcı kadın dolabımda kalan son birkaç kuruşu da çaldı, bu yüzden bir devlet doğumevine gitmek zorunda kaldım. Sadece en yoksulların, toplum dışına atılmış ve unutulmuş olanların çaresiz kaldıklarında gittikleri o kurumda, orada, yani yoksulluğun döküntülerinin ortasında, çocuk, senin çocuğun doğdu. Ancak ölünecek bir yerdi orası, yabancı, yabancı, yabancıydı her şey, bizler, yani orada yatanlar da birbirimize yabancıydık, yapayalnızdık ve her birimiz ötekilere karşı nefret doluyduk, o karanlık, kloroform ve kanla, çığlıklarla ve inlemelerle tıka basa dolu olan salona bizi aynı yoksulluk ve aynı acılar fırlatıp atmıştı. Yoksulluğun aşağılanmadan, ruhsal ve bedensel utançtan yana maruz kalabileceği ne varsa hepsinin acısını orada, fahişelerin ve hastaların kader ortaklığını ortak bir bayağılığa dönüştürmeleriyle, genç erkek doktorların dudaklarında ironi ifadesi taşıyan bir gülümsemeyle savunmasız kadınların üstlerindeki örtüleri sıyırıp düzmece bir bilimsel tavırla ellerken sergiledikleri sinizmleriyle, hastabakıcıların açgözlülükleriyle fazlasıyla çektim –ah, evet, orada insanın utanması bakışlarla çarmıha gerilir ve sözcüklerle kırbaçlanır.
Buna ek olarak, insanlar başka türlere de tarifsiz acılar çektiriyorlar. Her yıl insanlar, gıda ve diğer kullanım amaçları ya da bilimsel araştırmalar için üretilen ve öldürülen milyarlarca hayvanın acı çekmesine sebep oluyorlar. Aynı zamanda, yaşam alanlarını gasp eden insanların zarar verdiği, kirlilik ya da diğer çevresel bozulmalar nedeniyle acı çeken hayvanlar var ve bunlar nedensiz bir şekilde saf kötülükle sebep olunan acılardır.
Sayfa 246Kitabı okudu
122 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.