Bir gün, çelimsiz, küçük bir kız çocuğu, sokağın köşesine oturmuş; yiyecek, para ya da herhangi bir şey için dileniyordu. Üzerinde yırtık pırtık giysiler vardı; yüzü gözü kir içindeydi ve perişan bir haldeydi. Kız dilenirken, sokaktan genç, canlı ve iyi görünümlü bir adam geçti. Kızı fark etmişti ama belli etmemek için dönü? ikinci kez bakmadı. Büyük ve lüks evine, mutlu ve rahat ailesinin yanına geldiğinde, çok güzel hazırlanmış akşam sofrası onu bekliyordu. Fakat az sonra düşünceleri tekrar o fakir kıza takılıverdi. Duyguları bir şeylere itiraz ediyordu. Sonra kolay yolu tercih etti ve itirazlarını Allah’a yöneltti. Böyle durumların var olmasına izin verdiği için... Ve şöyle bir cümleyle yakındı içinden: “Allah’ım böyle bir şeyin olmasına nasıl müsaade ediyorsun? Neden o küçük kıza yardım için bir şeyler yapmıyorsun?” Sonra ruhunun derinliklerinden gelen bir ceva? işitti: “Yaptım. Seni yarattım!”
Sanırım mutluluktan konuşuyorduk. Ben size kendimi anlatmıştım. Ha, bakın, şu anda mutluluk sözcüğünü dile getirdim. Söyleyin bana, nedendir?.. Her hangi bir şeyin, örneğin müzik gibi, güzel bir akşam, anlaştığımız kimselerle konuşmak gibi şeylerin tadını çıkardığımız zamanlarda bile... Neden bunlar bize sahici mutluluk gibi gelmez de bambaşka bir yerde var olan ölçümsiz bir mutluluğun yansıması gibi gelir. Demek istediğim, neden kendi bildiğimiz mutluluk dışında bir şey gibi gelir bize? Nedendir bu? Ama belki siz hiç böyle şeyler hissetmiyorsunuzdur?
Reklam
Ömer! Sen bırakıp gidiyorum. Bunun bana ne kadar acı geleceğini, hayatta senden başka hiç kimsem olmadığını bilirsin… Senin de benden başka kimsen olmadığını biliyorum. Buna rağmen seni bırakıp gideceğim… Emine teyzenin evinden çıkıp senin arkana takılarak geldiğim günden beri bunun böyle olacağı hakkında içimde garip bir korku vardı... Bunu
Sayfa 227 - Macide’nin Ömer’e yazdığı mektup.Kitabı okudu
Suat, Mümtaz'a sordu: - Bugünlerde ne okuyorsun Mümtaz? - Hemen hemen her şey... Cevdet Tarihi, Sicill-i Osmanî, Şakayık... Suat çok ciddi bir teessür içinde idi: - Felâket... dedi. Şimdi nasıl konuşacağız? Eskiden Mümtaz'la çok rahat konuşurduk. Evvelâ okuduğu muharriri sorardım; sonra onun ağzıyla veya meseleleriyle konuşurdum. Ve kapalı
Sayfa 96 - Dergâh YayınlarıKitabı okudu
Büyükler sayılardan hoşlanır. Onlara yeni tanıştığınız bir arkadaşınızdan bahsetseniz, asla önemli şeyleri sormazlar. Arkadaşının sesinin nasıl olduğunu? Hangi oyunları tercih ettiğini? Kelebek koleksiyonu yapıp yapmadığını? Hiçbir zaman sormazlar. 'Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Babası kaç para kazanıyor?' gibi şeyler sorarlar. Ancak bunları öğrenince onu tanımaya başladıklarını düşünurler. Onlara, 'Pembe tuğlaları yapılmış bir ev gördüm, pencerenin kenarında sardunyalar, çatısında güvercinler vardı, 'diyecek olursanız, böyle bir evi hayal bile edemezler. Onlara, 'Yüz bin frank değerinde bir ev gördüm' demeniz gerekir. O zaman, ' Ah, ne kadar güzel bir ev!' diyeceklerdir.
-Asıl acınacak şey dedi; lüzumsuz bir ömrü sürüklemektir. -Gerçekten de, gece, lamba yanıp rüzgar camları sarsarken, bir kitap alıp ateş başına oturmaktan daha güzel bir şey var mıdır? -Toplumun mahkum etmediği bir tek duygu var mı? En soylu iç güdüler, en temiz sempatiler hırpalanıyor, kötüleniyor. -Elle tutulur gözle görülmez bir derdi nasıl anlatabilirdi insan? -Her şey hatta kendi varlığı bile ona tahammül edilmez geliyordu. Bir kuş gibi kaçıp, uzaklarda, tertemiz bir yerlerde yenilenmek istiyordu. -Sevdiklerimizi çekiştirmeye başladık mı onlardan kopmaya başladık demektir. -Gelecek karanlık, kapkaranlık bir koridordu, kapısı da sımsıkı kapalıydı. _Ancak, ne bileyim dipte her zaman bir şeyler kalır... Bir ağırlık, şurada, göğüsün üstünde! Ama ne yapalım, kader böyle. _İşte bunun içindir ki; ben özellikle şiirleri seviyorum. Mısraları dizelerden daha duygulu buluyorum, insanı daha çok hüzünlendiriyor. _Şu da var ki aşk üzerine düşen sağanaklardan en soğuğu, en yıkıcısı para isteğidir
Reklam
1.000 öğeden 911 ile 920 arasındakiler gösteriliyor.