-Asıl acınacak şey dedi; lüzumsuz bir ömrü sürüklemektir.
-Gerçekten de, gece, lamba yanıp rüzgar camları sarsarken, bir kitap alıp ateş başına oturmaktan daha güzel bir şey var mıdır?
-Toplumun mahkum etmediği bir tek duygu var mı? En soylu iç güdüler, en temiz sempatiler hırpalanıyor, kötüleniyor.
-Elle tutulur gözle görülmez bir derdi nasıl anlatabilirdi insan?
-Her şey hatta kendi varlığı bile ona tahammül edilmez geliyordu. Bir kuş gibi kaçıp, uzaklarda, tertemiz bir yerlerde yenilenmek istiyordu.
-Sevdiklerimizi çekiştirmeye başladık mı onlardan kopmaya başladık demektir.
-Gelecek karanlık, kapkaranlık bir koridordu, kapısı da sımsıkı kapalıydı.
_Ancak, ne bileyim dipte her zaman bir şeyler kalır... Bir ağırlık, şurada, göğüsün üstünde! Ama ne yapalım, kader böyle.
_İşte bunun içindir ki; ben özellikle şiirleri seviyorum. Mısraları dizelerden daha duygulu buluyorum, insanı daha çok hüzünlendiriyor.
_Şu da var ki aşk üzerine düşen sağanaklardan en soğuğu, en yıkıcısı para isteğidir