Bugün hayatımda ilk kez yazı yazıyorum bu sayfaya. Bilirsin, edebî kişilik sende resmi kişilik bendeydi her zaman. Ve yine bilirsin ki, böyle yazılar yazmayı hiç beceremem. Hayatımın en zor dönemi demeyeceğim, daha zor günlerim olmuştu ama sensizlik beni bi hayli yordu. Seni zaten özlemiştim. Düşündüm, o gün sana son kez sarılmıştım ve ikimizde
hayatımda ilk kez biri bana
“kendine çok dikkat et” dedi.
anlamış onun kalbini taşıdığımı herhalde…
rastgele,
yürürken aklına geleyim
sızlasın için…
zaman sen olmayınca geçmiyor,
sen olunca da yetmiyor…
"Anne. Ben Alin'e abla olurum, baba da olurum ama anne olamam. Lütfen... Gitme bir yere. Ben... Elimden geleni yapacağım yaşa diye. Okulu da dondurdum, bir işe daha girerim. Ama sen savaşmayı bırakma lütfen. Ben... Senin istediğini yaptım. Peşine düşeceğim olayın, kırgın olma bana. Bulacağın cevabı, sen yaşa diye. Ben her şeyi halledeceğim. Özür dilerim her şey için. Sana hep yalnız hissettirdiğimi biliyorum. Hiçbir zaman konuşmayı becerebilen biri değildim. Babam da gidince... Konuşursam seni de öldürürüm diye korktum."
Ağlarsam gerçek olur. Ağlarsam kaybederim.
K A D I N
"Analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri, becerileri olan." Türk Dil Kurumu sözlüğündeki anlamlarından biri. Bir diğer anlamı: "Ev işlerinde çalışan bayan." Hatta daha iyi anlaşılsın diye bununla ilgili atasözleri, deyimler, kalıp sözler de koymuşlar: "Kadının yüzünün karası erkeğin elinin
“Ayın Kızı Şebnem”in çıplak fotoğrafını gören ve kitapta, bu fotoğraf ile hem yolları kesişen üç yabancının hikâyelerini hem de Şebnem’le akraba olan ikilinin anlattıkları (müthiş tesadüf) romanın görünmez baş kişisi Şebnem’i bize çiziyor, nasıl biriyle karşılaşacağınızı merak edeceksiniz, bir hikaye siz daha tanışmadan yazacaksınız, şöyle oldu
Ve kırbaç havada iki kez şaklayarak aramızdan en zeki olanları işaretledi. İşte o gün zekânın satılabilir bir şey olduğunu öğrendik...
Biz incecik sözlerin altında küflenmiş yüreklerin kinini bulduk ve tam da bu yüzden nezaketi sevmeyiz.
Ne yap yap, kurban gitme kışın zalim eline:
Özün arıtılmadan, yaz’ı almasın senden;
Bir şişeye bal akıt, bir yere bir hazine
Sun güzel hazinenden, kendin sona ermeden.
Bu iş haram değildir, tefecilik de değil:
Sevinç verir gönüllü borç ödeyenlerine -
Görevin bir başka 'sen' yaratmaktır, bunu bil;
İşte on kat mutluluk: on gelir bir yerine.
On kat büyük bir görkem doğar gür benliğinden
Ortaya senin eşin on tane sen çıkar da,
Ölüm, eli böğründe kalırdı göçünce sen -
Bırakırdı, yaşardın gelecek kuşaklarda.
Vazgeç inattan: Öyle güzelsin ki, olmasın
Ecel senin fatihin, solucanlar mirasçın.
...ve sen hep ertelerdin gelişlerini. bir gün ülkede herkes eşit olacak demek kadar boş bir vaat gibiydi sözlerin. bu ülkede kimse eşit olmayacak ve sen hiç gelmeyeceksin şehrime...''
Türkçe'ye aşk gibi aydınlık, ölüm gibi karanlık olarak çevirilse de birebir çevirisi “aydınlığım aşk, karanlığım ölümdür" olan mehmed uzun romanı. Yazarın en güzel romanı olabilir. orjinalinden değil türkçe çevirisinden okudum ama biliyorum ki şiir gibi bir dili var. çevirisiyle bile hissettim. şiir gibi kitap. uzun uzun cümleler sel gibi akıp geçiyor. ve o dağlar ülkesi, büyük ülke. hepimizin içinde de yok mu, çatışma halinde iki ülke ve içinde yaşanan gerçekler?
gitme arzusuyla yanan jir'in sonrasında yol gösteren renas, kevok'un iç çatışmaları, ölüm korkusu, baz'ın kabuğundan sıyrılması ve son. başından bildiğimiz bir son. o kadar akıcı bir dille ve o kadar ileri düzeyde bir teknikle yazılmış ki asla eskimez. 30 yıl öncesine ait olmasına rağmen günümüzü yansıtıyor sanki. çünkü yazarın da dediği gibi, tanklar değişti, giyim kuşam değişti, telefonlar değişti ama insanların kîni, nefreti, öc alma duygusu değişmedi. son olarak, vicdanlı bir insan olursanız belki bir gün jîr'i görebilirsiniz.
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Rainer Maria Rilke, “Aşklar yaşayacaksınız, uzun yolculuklara çıkacak, ülkeler kentler göreceksiniz, büyük acılar çekecek sevinçler duyacaksınız, ancak ondan sonra gerçekten değerli beş on dize belki kendini size verir” der.
Bu aralar şiiri bıraktıysanız ve belki şiir boş bir uğraş gibi geliyorsa özünüze seslenecek bir şiirle tanışmamış veya sizi şiire yöneltecek bir duyguyu henüz yaşamamış olabilirsiniz.
Bir vedanın burukluğu var üzerimde. Sanki yolun sonuna gelmiş gibi soğuk ve izbe bir yerdeyim. Gözlerim seni arıyor ama ne sen bana kal diyebiliyorsun ne de ben sana dönebiliyorum. İçime çöreklenen, böyle garip bir his işte.