Şarapla olmuşsam ben sarhoş, öyleyim.
Kâfir, ateşperest, putperestsem, öyleyim.
Herkesin bir zannı var hakkımda benim.
Ben kendime aitim; nasılsam, öyleyim.
.
.
Denize düşüp kaybolan su damlası,
Toprağa karışan toz zerresi.
Nedir bu dünyaya gelip gidişimizin manası?
Fena bir böcek işte,bu gün var yarın yok.!
.
.
Hayyam ki her bahsi açar sâgarden
Bahsetmedi cennette akan Kevser'den
Gül sevdi şarab içti gülüp eğlendi
Zevk aldı tıraşide rübailerden
Yahya Kemal, Hayyam'dan çevirilerine «Türkçe Söyleyiş» adını vermişti. Çevirideki üstün başarısının sırrını rübai tarzında dile getirmiştir:
Hayyam'ı alıp tercüme et derlerse
Öğrenmek için talib isen bir derse
Derdim ki rübaisini nazmetmelisin
Hayyam onu türkide nasıl söylerse
Kader defterimi yeniden yazabilseydim
Kendime gönlümce bir başka hayat seçerdim;
Bütün dertleri siler atardım dünyamızdan
Sevinçten göklere uçardı düşüncelerim.
Hayyam, olsa olsa bir çadır senin bedenin,
Can sultanımızın bir süre oturması için;
Ecel hancısı bir başka konak döşeyince
Sultan göçer gider, viran olur çadırın senin.
Ömer Hayyam'dan bir rubai okuyalım.
Şu testi de benim gibi biriydi;
O da güzele vurgun, dertliydi.
Kim bilir, belki boynundaki kulp da
Bir sevgilinin bembeyaz eliydi