Okuduğum en sarsıcı kitaptan söz etmek istiyorum. Edebi, gerilim, psikoloji, felsefe, polisiye türlerinin mükemmel şekilde ele alındığı bir kitaptan söz etmek istiyorum.
Raskolnikov iyilik yapmak için ya da bir ideal uğruna kötü biri(leri) öldürülür mü sorusunu getiriyor akla. Bir katil için ölüm alışkanlık haline gelecek olmasaydı bu soruya evet diyebilirdim. Ama kendisinin katil olmadığını savunan Raskolnikov bile, tefecinin kardeşini istemeden öldürüyor ve kapıcıyı öldürmeyi aklından geçiriyor. Dolayısıyla ben bu soruya birey olarak hayır demek istiyorum.
Bazen o kadar kötü insanlarla karşılaşırız ki bu insanla aynı dünyada nefes almamalıyım deriz. Masum bir çocuğu kaçıran bir insanla, cinsel sapkınlıkları olan bir insanla, hayvanları işkence ederek öldüren bir insanla.. Bu insanlara ne yapılması gerekir? Bence insan tek başına kahraman olmaya çalışmak yerine, bu onu katil de yapabilir, toplum olarak bir şeyler yapmalı. Bazı insanların cezasını toplum belirlemeli. Çünkü o toplumda o insanla yaşayacak olan onlar. Belki bu sayede ağır suçların cezasını daha adaletli verebilirdik ve bazı suçlar bile azalırdı. Belki tüm bunlar olurken bu kadar korkuyla yaşamazdık.
Meğer, neler yapabileceğini kendine kanıtlamak, bir şey olabilmek, düşüncesi ne kadar büyük bir duyguymuş. İnsana vicdanını yok etmek pahasına neler yaptırabilirmiş bu duygu. Meğer, Dostoyevski ve Nietzsche birbirine ne kadar benziyormuş. Güç istenci, merhametle ata sarılma sahneleri.. Meğer, suç işleme eğilimi herkeste varmış. Herkesin içinde az ya da çok merhamet olduğu gibi.